...Koyunların öndekinin peşine takılıp sürüklendiği gibi, herkesin yaptığı tatili yapabilir mi mü'min? Şüphesiz, seçici ve eleyicidir. Gidilebilir yerlere gider. Gidilebilecek zamanı belirler. Tatil de haktır ama sınırsız bir hak değildir. Namaz bile her yerde ve her zaman kılınamazken, mü'min her yere her zaman tatil için gidebilir mi?... O, Mekke sokaklarında dolaşırken hangi mü'min kimliği ile dolaşıyorsa, tatil için gittiği bir köyde de o kimliği ile dolaşır. Mekke'de bir kimlik, köyde başka bir kimlik onun işi değildir. Zor kıt bilet alıp gidebildiği zamanlardaki imanı, cebi para dolu gittiği zamanına göre farklı olmaz... 'Bir seferliğine' türünden sapık bir mazerete sığınmaz. 'Arkadaş hatırı' da yoktur bu süreçte. O, her zaman ve her yerde mü'min insandır...
Ne çekilen meşakkat, ne harcanan para yapılan işe değer katar. Değer katan ve o işi, işe yarar hale getiren niyetlerdir.
Reklam
Evlilikte denklik
Evlenecek kişiler birbirine denk olmalı. Taraflar arasında servette, fiziki güzellikte, kültürde, dinde,görgüde denklik ara Air. Es adaylarında soyca, dindarlık bakımından, ilim, sanat, meslek, zenginlik ve hürriyet bakımından denklik olmalı. Örf ve adetlerdeki denklik bile evliliği kolaylaştırır. Evlenmede en mühim husus denk olmaktır. Özellikle dindarlıkta denk olmak çok mühimdir. Dinini yaşayan insanlar. dini konularda denklik oluşturmuş eşler, başka konularda da denklik kazanacaklardır. Veya denk olamayacakları konularda. meselelerini dinle halledeceklerdir. Mu'min bir karı koca İslamiyet'le şuurlanmışsa, maddi zenginlik farklılıkları onları mutsuz etmez. Çünkü İslam'da üstünlük sağlamaz. Övünme ve istismar mevzuu olamaz. para Dini, bütün yönleriyle yaşayan bir karı koca arasında güzellik çirkinlik çekişmesi de olamaz. İslam'da üstünlük takva iledir. Ve yaratılan, Yaratandan ötürü hoş görülür.
Medîha Kâmil
"Bir gün Rasulullah'ın bir hadisini okudum:"Güçlü mü'min, Allah'a, zayıf mü'minden daha hayırlı ve sevimlidir."Bu hadisi çok uzun bir süre düşündüm. Allah'ın, kullarının güçlü olmasından hoşlandığını fark ettim ve güçlü olmaya karar verdim. Hayatımı gözümün önünden geçirdim. Ün, şöhret, para ve renkli sahneler, hayatımdaki en zayıf şeylerdi ve beni de zayıflatıyordu. İmanın, kalp huzurunun ve sükunetin kıymeti ise, bunlarla asla kıyas edilemezdi. Ben de sahne ışıklarının gerisine çekilmeye karar verdim."
O”nun ticarete ilk atılış hikayesi
Babamın zoruyle Yüksek Ticaret Mektebine dım. Bir gündü, bayram günü mü ne, babam bana bahşiş diye on beş kâğıt verdi. Cebimde on beş kağıt, eski elbisecilerin önünden geçerken bir manzara gördüm. OĞLU- Herhalde eski ve ucuz bir elbiseye tamah etmediniz (Kızı ve Kızının Nişanlısı gülüşürler. Oğlu somurtur Karısı dikkat eder.) O- Hem öyle tamah ettim ki... Soluk benizli bir talebe, elbisesini satıyordu. Belki de sonuncu elbisesini. Paltosunun içine dikkat ettim. Ceketi yoktu. Matrabazlar çocuğun etrafını sarmıştı. Yepyeni elbiseye on kâğıt veriyorlardı. Çocuk tam elbiseyi satarken kolunu dürttüm. 0 KARISI - Bu hikayeyi ben de ilk defa işitiyorum. O- Matrabazların on kağıda düşürmek istediği elbiseyi çocuktan on iki kağıda satın aldım. OĞLU - Bir hayır işlemiş olmak için mi? O- Evet, nefsime bir hayır işlemiş olmak için... Soluk benizli çocuk daha köşeyi dönmeden elbiseyi başka bir matrabaza yirmi kâğıda sattım. Ve o gün anladım ki, tahsil lüzumsuz şey... İşte ticaret hayatına atılışı mın küçük vesilesi!.. KIZININ NİŞANLISI - Hayret, hayret!.. 0- (Kızının nişanlısına.) Hayret edecek bir şey yok bunda. Buhar makinesini hatırlatan küçük bir çaydanlık değil mi?.. (Herkese birden.) Ve o günden beri kendime ve büyün yakınlarıma üç köşeli bir terbiye vermeye çalıştım:Parayı anlamak ,hesabı bilmek ,zaaftan kurtulmak
Şimdi ise ne kasası, ne kesesi, ne rütbesi kalmıştır. Karanlık bir çukurda çok ağlayacaktır. O, haram ile vücudunu şişirmiş, semirtmiş, şimdi akrepler, yılanlar, çiyanlar onu yiyecek, semireceklerdir. O dünyaya sığmıyordu, iki arşın yer ona kâfi gelmiştir. O, terzi, kumaş beğenmez idi, bir kefeni bile ona çok görmüşlerdir. Onu çok tanıyan vardı. Çok dostu ahbabı vardı. Fakat şimdi kimse onunla gelmemiş, onu yalnız bırakmışlardı. Şimdi kötü ameli ile, küfrü, inkârı ile başbaşadır. Çok para döktüğü doktorlar da onun derdine çare bulamamışlar, işte çok korktuğu ölüm onu bulmuş, bu hale koymuştur. Allah'ı tanımazdı, Peygamberle arası hiç iyi değildi. Her gün ölenleri görüp hiç ibret almamış, hiç bugün için bir hazırlıkta bulunmamıştı. Diploması, apartmanların tapu ve çapları da ona bir fayda vermedi. Dostları onu yalnız bırakıp gitmişlerdi. İşte o, bu halde âhü feryat ederken iki heybetli melek gelip: (Yaradanın kim, ne için hâlk oldun, sebebi hilkatin nedir, dinin nedir, peygamberin kimdir?) derler, cevap yok, dil tutulmuş, işte idam sehpan, deyip nârı göstererek ve kabrini ateşle doldurup gideceklerdir. Evet, mü'minler. İster mü'min, ister kâfir, ister dinli, ister dinsiz olsun, şairin dediği gibi: Ana rahminden geldik pazara Bir kefen aldık, döndük mezara İşte hayat bundan ibarettir. -Muzaffer Ozak Efendi / İrşâd 1. Cilt
53 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.