Türk köyü ve kasabasının, farklılığı sapma olarak gören algılayan, her yerde hazır ve nazır baskıcı taşra havası bir çok yazar tarafından belirtilmiştir. Sorun sadece köy, kasaba ve taşraya münhasır da değildir. Rock’n roll’un yasaklanmasını isteyen öğrenci kuruluşları, striptiz kulüplerini yasaklayan belediye başkanları, varoluşçuluğu “sapkın” bir felsefe olarak nitelendiren gazeteciler, (İzmir’de) sokakta Amerikalı nişanlısıyla öpüşen Türk kızını linç etmeye çalışan kalabalıklar, bir bütün olarak hayatın değişik veçheleri söz konusu olduğunda 1950’ler Türkiye’sinde farklılığa tahammül düzeyi hakkında ipuçları verir. Bu atmosferde, Siyasal tahammül eksikliği şaşırtıcı olmasa gerektir. İktidar ve muhalefetin birbirine sert davranması, Siyasal mücadelenin bir gladyatörler mücadelesi haline gelmesi ilgi çekmektedir. Nelerin söylendiği değil, nasıl söylendiği merak konusudur. Taraflar birbirlerini görüşlerini anlayıp karşılıklı tavizlerle bir noktada uzlaşmak gibi bir hedef gütmemektedirler. Gaye, savunulan görüşe daha fazla taraftar kazandırabilmek, safları sıklaştırabilmektir. Görüşlerin değiştirilmesine de yol açabilecek bir tartışma, müzakere değil, hali hazırda kemikleşmiş bulunan kendi görüşünü bir başkasına değişik -ilgi çekici ifadeler yoluyla- kabul ettirebilme amacı öne çıkmaktadır. Siyasal tartışmalar Türkiye eğitim sisteminde uzunca bir süredir varolan “münazara” geleneğinden izler taşır.