Fakat Lüsyen (Abdülhak Hamid Tarhan'ın eşi) sonraları, kendi isteği ile, hiç olmaz ise kısa bir müddet için çarşafa giriyor. Bunun izahını yine Lüsyen'den dinleyelim: -Bebek'ten alışveriş etmek için Beyoğlu'na gidiyorduk, bana gayet temiz ve şık bir payton kiralıyorlar ve yanıma iki çarşaflı kalfa veriyorlardı. Biz Beyoğlu'nda en şık dükkân ve mağazalardan alışveriş ediyorduk. Bu dükkân ve mağazaların sahipleri ve satıcıları ya ecnebi veya ekalliyetten olmalarına rağmen, çarşaflı kalfalara, ben Avrupalı bir kadından çok daha hörmet ve riayet ediyorlardı. Aldığımız eşyaların paketlerini, taşımak için "buyrun Matmazel" diye bana veriyorlardı. Böylece, anlamıştım ki, İstanbul'da hörmet ve riayet görmek için kadınların çarşaf giymeleri lazım... Ben de artık çarşaf giymeye başlamıştım.
Zira, yaşamaya hakkı olan milletler, muhakkak sayılan ve sevilen milletlerdir. Bu saygı ve sevgi ise, kendinden kendine başlıyan bir saygı ve sevgidir. Kendini saymayan ve sevmeyen bir milleti, diğer hiçbir millet de saymaz ve sevmez. Kendini sevmek de milli mefâhirini ve bütün cepheleriyle tarihini, san'atını, kültürünü ve bilhassa edebiyatını sevmek ve saymakla başlar.
Reklam
Sultan Abdülaziz Padişah, Sadullah Paşa henüz vezir ve sefir olmamış, sarayda tercüman... Sonradan diyar-ı gurbette sefir iken oğlu Nusret Sadullah Ayaşlı Beyefendi'ye saray hatıraları arasında nakil ettikleri: "En soğuk günlerde bile Zât-ı Şahane'nin huzuruna girdiğim zaman, haşmetinden ve heybetinden yüzüne bakamaz idim. Bununla beraber bakışlarının nüfuzunu hisseder ve ter içinde kalırdım. Huzurda karşısında, ayakta el pençe divan dururken, burnumdan akan ter damlalarından, parkenin üstü küçük bir göl halini almış olduğunu görürdüm. (Malûm padişah huzurunda mendil kullanılmaz ve ter silinmez.)"
Lozan Sulhu'ndan sonra, hükümet erkânı ile arası pek iyi olmasına rağmen, Hayım Naum Efendi'nin: -Bu memlekete ve bu millete çok kötülük ettim, artık aralarında yaşayamam, deyip, kendi isteği ile Mısır Hahambaşılığına gitmesi... Hayım Naum Efendi'nin, kendisinin bile itiraf ettiği bu fenalıklar acaba neler idi?
Şurasını da kayıt etmeden geçmiyelim ki, bundan, yani Lozan Konferansı'ndan en aşağı 40 sene, belki de İngilizlerden evvel, Sultan Abdülhamid Han, petrolün ehemmiyetini idrak etmiştir. Sultan Abdülhamid'i devirmelerine Siyonizm ve Filistin meselesi kadar, Musul, yani Irak petrolleri de amil olmuştur. Siyonist ve İngiliz menfaatleri beraber yürümüş ve gayelerine ulaşmışlardır. Öyle anlaşılıyor ki, petrolün ehemmiyetini idrak edenin ömrü az ve etmeyenin ömrü çok oluyor.
Ankara'nın tayin ettirdiği, Padişahın genç bir yaveri, zannedersem bir deniz subayı, gece geç vakit koşa koşa Refet Pașa'nın kaldı Babiali'ye geliyor, telaş içinde ve ağlarcasına: -Padişahı, İngilizler yarın sabah kaçırıyorlar, demesine mukabil, Refet Paşa: -Budala, ne üzülüyor, ne ağlıyorsun? Padişahı İngilizler kaçırırsa Türk Milleti hiç bir gün Vahideddin'in bu hareketini affetmeyecektir. Biz tutar ve yasaklarsak bu sefer millet bizi affetmeyecektir, bırak gitsin, Vahideddin işimizi kolaylaştıryor, demiştir. Evet, meseleyi bildiği halde, bilmemezlikten gelmesi ve harekete geçmemesi, İngilizlerin işini kolaylaştırmış ve Pâdişahı yalnız ve hatalı yoluna ve meş'um kaderine terk etmiştir.
Reklam
273 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
ANKARA CANAVARI SUAT DERVİŞ 273 SAYFA Ankara'da müthiş bir cani yaşıyor. Esrarengiz bir cani. Güzel, küçük, sevimli ve temiz şehrimizin içinde henüz ele geçmemiş olan müthiş bir katil... 26 Şubat- 20 Mayıs 1948 tarihinde Kudret Gazetesinde Hatice Hatip takma adıyla 80 tefrika, sonrasında 1 Ocak- 16 Mart 1952 tarihinde Son Telgraf
Ankara Canavarı
Ankara CanavarıSuat Derviş · İthaki Yayınları · 202311 okunma
‘Yüzündür cihanı münevver eden / Fedadır yoluna bu can-ü ten / Senin’çün yandığım nedendir neden.....’
Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
Özlem
Tayyip Erdoğan her gittiği şehirde, her çıktığı mitingde "Adnan Menderes" diyor. Şu işi netleştirelim artık. * "Ben Erbakan'ı Erdoğan'a tercih ederim. Erbakan, Erdoğan'a göre çok daha ulusçudur, Türkiye'nin bağımsızlığından yanadır. Tayyip Erdoğan tam bir kapalı kutu, kendisini hangi kişilerin, hangi fikirlerin
Sayfa 80 - Kırmızı Kedi Yayınevi / 3.Basım 2015Kitabı okuyor
Ağırlığı altında ezilecek bir cümle
Sen Piraye den şiirler yazıp , Münevver de bu dünyaya imza atmışsın meğer. (Nazım Hikmet in münevverden bir oğlu vardır.)
Reklam
1506 yılında İstanbul'da vefat eden Amasyalı Mihrünnisâ hanımın şiirleri Mihrî Hâtun Divanı adıyla 1967 yılında Moskova'da eski harflerle basılmıştır. Divan'ın baş tarafındaki güzel na'tlerinden bir Peygamber âşığı olduğu anlaşılan Mihrünnisâ hanım, Sevgili Efendimiz'in Allah'ın nûruyla aydınlanmış, peygamberlik
Bir müftünün torunu olarak dünyaya gelen Cemil Meriç, geçirdiği değişim ve sahib olduğu hür tecessüsle, Türk intelijansiyasının en dürüstlerinden biri olarak, yaşadığımız dönemin şuurudur, vicdanın sesidir. "Babıali" isimli hatıralarında Necip Fazıl da, pek az insan hakkında kullandığı bir tabirle anıyordu onu: Gerçek münevver. Evet, Cemil Meriç'i tanıdıktan sonra, benim gibi pek çok kişi, çevresindekilerden değerinden veya münevverliğinden şüphe etmeye başladı sanırım.
Sayfa 13 - Mustafa MiyasoğluKitabı okuyor
Muhafazakar edibeler Münevver Ayaşlı ve Samiha Ayverdi, Kemalizmin yeni kadın ülküsüne karşı, eski kadının kıymeti üzerinde ısrar etmişlerdi. Okumamış ama "şifahi kültürü" ile bilge, "sabırlı, temkinli, vakarlı, şefkatli, bilhassa hamiyetli" - ve tabii "yerli ve milli" olan eski kadın, sokağa salına­rak ahlaken düşen yeni kadından daha yüksekti ona göre.
Sayfa 800 - İletişim Yayıncılık
Bekar kalırsın :)
Münevver fikirli, ince ruhlu erkekleri yalnız câmid bir güzellik tatmin edemez.. Bir kadında zekâ-yı zarâfet, füsûn-ı şi'r ve rikkat ve biraz da hîle-i teshîr olmalı.. Hülasa bir zevce her şeyden evvel, hatta bir ana olmazdan evvel sanatkâr bir kadın olmalı, kadınlığın ne olduğunu bütün manasıyla anlamalıdır....”
Benim kaybettiğim velinimetim, mürebbim, beyefendim idi. Bundan böyle beni yalnızlık, derin ve büyük yalnızlık bekliyordu...
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.