Biz hudutlarda yenilmeden önce kendi içimizde mağlûp olduk. Devâ bulmaz bir derdin sefaleti neslimize hâkim oldu. Bunun üzerinde bir de, kendi nefsi ile hesaplaşmıyan insanın derdi olan ahlâk yarası belirdi. İçimizde en tehlikeli düşman olan şahsi menfaat hâkimsiz, ithamsız ve kontrolsüz kaldı. Nihayet, yüksek mevkilere tırmanmak ve milletin sırtına tufeyli olarak yapışmak yegâne gerçek ideali olan bir nesil ve bir münevverler belâsı meydana çıktı. Milletimizin kurulduğu tarih içinde, sırtında zembil taşıyan münevver, millet ahlâkının velisi idi. Devlet adamı ise, ilk hatâsında boynu vurulan mes'uliyetin mümessili olmuştu. Zamanımızda münevver, sâde menfaatler ve şöhretler paylaşan bir politikacıdır. O, ahlâk düşmanı, milliyet düşmanı olduğu halde ve vicdanlar huzurunda zerre kadar itibarı kalmadığı halde bile, millet vicdanına bir an hesap vermeyi düşünmiyen bir mes'uliyetsiz ve bu mânada bir tufeylidir. Devlet adamı ise bütün dünya vicdanına ikrah verecek kadar eli kirlense, bir milletin yalnız mukaddesatina değil, hayatına, servetine hiçbir kanun ve haya kaidesinin kabul etmiyeceği zilletlerle saldırsa, yine devlet sıralarında, yine ikbal sandalyelerinin muhalif cephesinde, istikbâl ümidiyle ve yine devletle, servetle ayakta duruyor.