Yaptığın her şeyde gözet..
Bir iş yapmadan önce hatırına gelene dikkat etmeli ve bu hususta kalbine nasıl düşünceler geleceğini devamlı kontrol etmelidir. Allahü Teâlâ’nın doğruyu vermesini gözetir. Nefsinin arzusu ise durur, Allah’tan hayâ eder ve kendinde niçin böyle bir istek meydana geldi diye kendini ayıplar, nefsine kızar. Bu işin kötülüğünü, zararını ve kıyametteki, cezasını kendine söyler. Bütün düşüncelerin başında, böyle murakabe farzdır.
Sayfa 710 - Bedir YayınlarıKitabı okudu
İslâm âlemi muazzam bir zuhur bekliyor! Bütün vahidleri yerli yerine koyacak, İslâm'ı Dünya çapında bir murakabe süzgecinden geçirebilecek, kurtarıcı sistemin sadece İslâm olduğunu laboratuvarlara tasdik ve vicdanlara kabul ettirecek, ülke ülke taklit cereyanlarını kanalizasyon kanalları gibi kurutabilecek ve ilaçlayacak, tarihin sahte ve gerçek kahramanlarını siyah ve beyaz kat'iyetiyle birbirinden ayıracak ve ayıklayabilecek bir zuhur... Bunu sade biz beklemiyoruz. Mütefekkir tarihçi "Toynbee" ve bazı garp düşünce adamları da artık Hristiyan medeniyetinin miadını doldurmuş ve istikbalin İslâm'a geçmiş bulunduğunu söyleyerek; kaygı ve korkuyla aynı şeyi beklemektedirler. Hâlbuki biz hâlimizden kaygı ve korku duymamaktayız.
Sayfa 119 - Hitabe/ÜSTAD NECİP FAZIL KISAKÜREK'İN IIFSO 3. GENEL KONFERANSINDA YAPTIĞI KONUŞMANIN TAM METNİKitabı okudu
Reklam
her daim tefekkür..
Mubahlarda murakabe, edebli olmak, Allahü Teâlâ’nın nimetinde, nimeti vereni, yâni O’nu görmek ve daima O’nun huzurunda bulunduğunu bilmektir. Meselâ otururken edebli oturmak, yatarken sağ tarafına ve yüzü kıbleye doğru yatmak. Bunun gibi yemek yerken kalbinden düşünmek lâzımdır. Bu tefekkür bütün amellerden üstündür.
Sayfa 711 - Bedir YayınlarıKitabı okudu
"Bil ki, gerçek itaat, Allah'ı bilmek, Allah'tan korkmak, Allah'tan ümit etmek, Allah için murakabe etmektir...."
Sayfa 167Kitabı okudu
Okumadan Geçme...
Sur sehrinde bir gençle bir ihtiyar daima murâkabe içindeymişler. Sûr şehrine vardım. İki kişinin yüzlerini Kıble’ye çevirip oturduklarını gördüm. Üç kere selâm verdim. Selâmıma hiç karşılık vermediler. Ben: Selâmım Allah içindir. Bana cevap verin! dedim. Genç olan kişi başını çevirdi: Ey Hafifin oğlu! Dünya azdır, müddeti kısadır. Bu azlık ve kısalıktan da çok azı kaldı. Bu çok azdan da çok nasib al. Ey ibn-i Hafif, bu dünyada o kadar rahat mısın ki, bizim selâmımızla uğraşıyorsun? Dedi.
Müthiş an;
Ramazanın on yedinci pazartesi günü, Allah'ın Resûlü Hira dağındaki mağarada.. Bir gece evvel rüyalarında muazzam bir şekil, bir heybet, bir sûret, bir edâ, bir ışık, bir renk görmüşlerdir. Bu <<Na-mus-ül - Ekber>> sıfatlı Cebrail'dir. Büyük ve sultan meleklerden bir tanesi.. Pazartesi günü mağarada murakabe ve ibadetin en derin anında, Allah'ın sevgilisine dünya ve madde perdesinde görünüverdi. İnsanoğluna mahsus olmayan ufukların ötesindeki bu manzara karşısında ne hâle gelmiştir? Birdenbire gökler bir perde gibi açılır ve arkasından sonsuzluk âleminin kadrosundan bir şahsiyet, bütün madde tezahürlerini yakıp kül edici, cisim üstü bir cisimlenişle görünüverirse insan ne hâle gelir? Melek o ânâ kadar öteler âlemini tanımayan fakat bütün alemlerin tacı ve efendisi olarak yaratılmış bulunan peygambere hitap etti. - İkrâ (oku).. Âlemlerin Fahri dehşetler ve haşyetler içinde cevap verdi: - Ben okuyucu değilim. Ne okuyayım? Sultan Melek ilerledi. Allah"ın Resûlünü kucakladı, kuvvetle sıktı ve sonra bırakarak tekrar etti. - Oku! Ve kendisinden yine aynı cevabı aldı. Bu hâl üç kere tekrarlandıktan sonra Melek, Allah'tan aldığı ve Resûlüne teslim etmeye geldiği ilk ayeti, başından sonuna kadar okudu. - Oku! Rabbinin ismiyle başlayarak oku! O Rabbinin ismiyle ki, insanı uyuşmuş kandan yarattı. Kalem vasıtasıyle insanlara ilim veren, bilmediği şeyleri öğreten ve yaratmak yalnız kendisine mahsus olan Kerem Sahibi Rabbinin ismiyle oku!
Reklam
Bir def'a kendisine bir mesele soruldu; sükût etti. "Niçin sustun?" sualine cevap olarak: "Faziletin sükûtta mı, cevapta mı, nerede olduğunu anlayıncaya kadar sükûtu tercih ettim" dedi. Fakihlere en ziyâde musallat olan ve zaptedilmekte en çok isyan eden "DİL" olduğu hâlde, bak ki dilini nasıl murâkabe altına almıştır. Bundan anlaşılıyor ki, İmam Şafi'i'nin konuşması da, sükûtu da ancak sevap kazanmak için idi.
Murakabe ve münacat, yani iç hesaplaşmalar ve yakarmalar da insanların ihtiyaçlarındandır.
Sayfa 704Kitabı okudu
İnsanların çoğu insaf nazarıyla bakıp kendi nefislerini muhasebe ve murakabe etseler, gece gündüz nefsin arzu ve isteklerine bağlı hizmetçi köle gibi olduklarını görürler.
Sayfa 27
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.