Hüseyin Akagündüz

Hüseyin Akagündüz
@murathanl
25 reader point
Joined on December 2019
Şu anda okuduğu kitap
Başpiskoposun verdiği bilgilere göre, Selahaddin Eyyubi bütün İslam mücahitlerini toplayarak büyük bir gazaya hazırlanıyordu. Anlaşılmıştı ki; zaten delice bir hareket olan şu Haçlı seferinin şimdiye kadar yol açtığı ve her gün şiddetini artıran felaketler, bozgunlar üzerine, artık başarıdan ümit kesilmişti. Böyle tehlikeli bir sefere katıldıklarına pişman olan Avrupa kralları da, hem bu yüzden ve hem daha bazı sebeplere dayanarak savaşa devamdan vazgeçmişler, ordularının bakiyelerini alıp ülkelerine dönmeye karar vermişlerdi.
Sayfa 250Kitabı okudu
Reklam
Hilal savaşçısının latif yüzü mensup olduğu Doğu kabilesi halkının sevimli simasına hakkıyla benziyor ve Avrupa'da bizim Ortaçağ kahvehane şairlerinin cahilce ve mübalağalı bir şekilde destanlarla her birini bir gulyabani şeklinde tarif ettikleri İslam mücahitlerinin korkunç çehresine hiç benzemiyordu.
Osmanlı Akça Tağşişleri
buğday, 15. yüzyıl ortasından, 16. yüzyıl sonlarına kadar 10 kat pahalılaşmıştır. Bundan en çok zarar gören sabit gelirlilerdir. Para kıymetten düşünce esnaf derhal fiyatları artırıyor, fakat ücretler aynı kalıyordu. 1585'te Selaniki bu olguyu şöyle ifade ediyor: "Altın 60 akçadan 120 akçaya çıkıp ve buna göre cümle narhlar tüccar beyninde iki bahaya itibar olunup ve me'kulat ve melbusat dahi bu eclden ziyade çıkmağla, faraza herkes ulufe on altın alırken beş altın almağa başlamağın bir gün sipah güruhu cemiyetle..." isyan çıkarmışlardır. Onyedinci yüzyılın ilk yarısında, yeniçeri isyanlarının asıl nedeni kuşkusuz budur. Asker ulufenin altınla ödenmesini istemeye başlamıştır.

Reader Follow Recommendations

See All
Osmanlı Hazinesi
Osmanlı Devleti'nin 1528 bütçesindeki gelir kalemlerinin toplamı 537 milyon akça veya 9,7 milyon duka altın değerindeydi. Bunun yaklaşık yarısı yerel tımar geliriydi, merkezi devlet hazinesiyse yaklaşık 5 milyon duka altını doğrudan kontrolü altında bulundurmaktaydı. 1600'lerde ispanya bütçesindeki yıllık gelir kalemlerinin toplamı 9 milyon, Fransa'nınki 5 milyon, Venedik'inki 3,9 milyon duka altındı.
Ömür Boyu Tahsil: Daire ve Salon
Bundan başka, en rafine sosyalleşme mekanı olan konakların salonlarında da öğrenim devam eder (kullandığımız kaynakta geçmemekle birlikte temel önemi olan mekanlardır bunlar). Gençlerin yıldızı buralarda parlar: Ahmet Cevdet, edebiyat alanında ününü ilk defa Süleyman Fehim Efendi'nin konağında duyurur. İstanbul'un enteleketüel arenasında başkalarıyla rekabet halinde olan Cevdet, Osmanlı olduğu kadar Avrupalı bir 19. yüzyıl figürüne, "kökenleri bakımından mütevazı, imkanları kısıtlı, fakat sınırsız ihtirasları olan edebiyatçı" tipine yaklaşmaktadır. Kişi kendi salonuna da sahip olabilir: Abdüllatif Subhi'nin salonunda her çeşit bilgin buluşur; edebiyat tutkunu Yusuf Kamil Paşa'nınkinde genç alimler ve şairler toplanır; Ahmet Vefik Paşa'nın salonunda diplomatlar gece yarılarına kadar edebiyat konuşurlar. Sosyalleşme kurumlaşır: Mehmed Tahir Münif'in temel direklerinden biri olduğu beşiktaş Cemiyet-i İlmiyesi gibi cemiyetler kurulur.
Sayfa 291Kitabı okudu
Reklam
1700 tarihine kadar devlet idaresinin başı veziriazam makamına, yalnız askeri başarı kazanmış kumandanlar geliyordu. 1683-1699 bozgun yıllarından sonraki yeni dönemde Osmanlı Devleti'nin başına, artık savaş meydanlarında başarı peşinde koşmayan ama devletin devamı için diplomasinin hayati önemini benimsemiş, dış işlerinden sorumlu reisülküttablar gelecektir. Bunlardan ilki Karlofça Barış Antlaşması'nı imzalayan Rami Mehmet Paşa'dır. XVIII. yüzyıl boyunca veziriazamların çoğu bu meslektendir.
Sayfa 345Kitabı okudu
Ahmed Cevdet (1823-1895)
Saicill-i Ahval'de kayda geçirilen ilk paşadır (no:23). Çok yönlü, çok meslekli bir devlet adamıdır. Richard Chambers onu din adamı, hukukçu, tarihçi, şair, çevirmen, alim, dil uzmanı, öğretmen, idareci ve devlet adamı olarak tasvir ediyor. Vezir olan bu eski alim gelenekte ,işe yarar her şeyin modernliğe kazandırılmasını temsil eder. Örnek erkanı şahsında mükemmel biçimde sentezleyen kişidir. Cornell Fleischer'in Mustafa Ali ile ilgili ifadesini kullanacak olursak, entelektüel ile bürokratın karışımı olan Ahmed Cevdet, Ahmet Vefik Paşa'nın edebiyatta yaptığını hukuk alanında yapar; bu da onu bazı tarihçilerin gözünde Tanzimat'ın en büyük devlet adamı yapmıştır.
Paşaların İhtişamı
Haşmetli paşa çok farklı şekillerde kendini gösterir: Bürokrat olarak kurumların reformuna öncülük eder; sefir olarak "sefaret işlerine aşina"dır; nazır olarak "becerikli politikacı"dır; kaptan-ı derya olarak "büyük denizcidir"; içerideki kargaşalara ve dışarıdan gelen tehditlere karşı güçleri ve gönülleri seferber eden askerdir. Ve imparatorluğun son döneminde askeri başarılardan nadiren yüzü gülse de başı dik, eğilip bükülmeden savaşmayı bilir. Asker yetişmemiş olsa bile onda her zaman bir lider kumaşı vardır: Kırım Harbi sırasında silah kuşanan bürokrat Fuad Paşa, Sezar gibi davranır, adamlarının önünde Arcole köprüsünü geçen Bonapart gibidir.
İmparatorluk Tarihine Uygun Bir Unvan: Osmanlı Paşası
Paşalıkla ilgili olarak imparatorluk tarihinin muhtelif devirlerinde ön plana çıkmış isimleri şöyle bir düşündüğümde, ilk söyleyebileceğim şey, en has Osmanlı unvanını bu devlet görevlisinin taşıdığı olurdu. Sultanların uygarlığını başka kim onun kadar yansıtabilir? Devlet erkanının onurlandırıldıkları (emir, bey, mirimiran, vezir gibi) diğerlerinin aksine bu paye daha imparatorluğun kuruluşunda ortaya çıkmıştır. Tarihte ileri doğru gidildiğinde ise paşalık Osmanlılardan sonra ancak on iki sene yaşayabilmiş, Türkiye Cumhuriyeti'nin 1934'te çıkardığı yasayla yasaklanmıştır.
Eski Saray, Yeni Saray (Topkapı Sarayı)
Fetihten hemen sonra Fatih, şehrin roma döneminde önemli meydanı Forum Tauri'de (bugün Bayezid Meydanı ve İstanbul Üniversitesi Merkez Binası bahçesi) bir saray yaptırdı (1453). Daha sonra Boğaz'a ve Marmara'ya hakim Sarayburnu'nda (Akropolis) Yeni Saray'ı (Topkapı Sarayı) inşa ettirdi. Geniş saray bölgesinde inşaat 13 yıl sürmüştür (1465-1478). Yeni Saray etrafında geniş bir alan surlarla çevrildi. Eski Saray sultanın haremi olarak kullanılırdı; saray kadınları yani valide sultan, hasekiler, cariyeler orada otururlardı. Sonraları Kanuni Sultan Süleyman nikahlı eşi Hurrem'i yanına, yeni Saray'a getirtti ve kendisine burada bir harem dairesi tahsis edildi. Ölen sultanın harem halkı Eski Saray'a gönderilir, Topkapı Sarayı'na onların yerine yeni padişahın kadınları alırdı. Gebe kalan cariye de, Yeni Saray'dan Eski Saray'a gönderilirdi.
Reklam
Osmanlı Padişahı, Padişahlık
Ünlü Alman sosyoloğu Max Weber, devletler tipolojisinde Osmanlı hükümdarlığını, kanunlar üzerinde erk sahibi müstebit otokrasi olarak tespit eder ve bu özel devlet tipine sultanizm terimini uygun bulur. Osmanlı padişahı mutlak iktidar sahibidir, doğrudur. Fakat tarihi bir gerçektir ki, padişahın iktidarını, İslami Şeriat, ataların koyduğu kanunnameler ve geleneksel adalet prensibi sınırlandırmıştır. XVII. yüzyılda iki padişahın katli, asker ve esnaf isyanları bu esaslar ileri sürülerek meşrulaştırılmış, ayaklanmalarda Şeriat'in temsilcisi ulema, hareketi meşrulaştırmaları için daima fetvalarıyla önde görülmüştür. Layiha sunan bürokratlar daima kanun-i kadim ve adalet prensipleri üzerinde durmuşlardır.
XVII. yüzyılın ilk yarısında, Osmanlı tarihinde yapısal gelişmelere damga vuran büyük değişiklikler meydana çıkmıştır. Bunlardan biri; klasik Osmanlı padişahlık otoritesi eski anlamını kaybetmiş, yüksek otorite Harem'in kontrolü altına düşmüştür. Gelişmenin başlıca nedeni, tahta varis olacak şehzadelerin haremde tutulmaları, yani kafes yöntemi olarak tespit edilebilir. Padişahlar, mahpus tutuldukları kafesten tahta çıkarılmaktadır. Tarihin bir cilvesi olarak bu dönemde tahta çıkan sultanlar ya çocuk yaşta (ı. Ahmed, IV. Murad, IV. Murad, IV. Mehmed) yahut akıl ve iradesi zayıf (I. Mustafa, I. İbrahim) yahut genç ve deneyimsiz (II. Osman) kişiliğe sahiptirler. Bu durumun sonucu olarak, Harem'in hakimi olan valide sultanlar, darüssade ağaları ağaları gerçek otoriteyi ellerine geçirmiş bulunmaktadır. Veziriazamlar, padişahın mutlak vekili olmaktan uzak kalmışlar, sonuçta bir otorite zaafı, boşluğu ve kararsızlığı ortaya çıkmıştır. Bu koşullarda, büyük sayılara büyük sayılara ulaşan asker ocakları, yeniçeriler ve sipahiler devletin yüksek otoritesine ortak durumuna gelme fırsatını elde etmişler, aşırı ulufe ve bağışlarla devlet hazinesinin iflasına yol açmışlardır. Zaman zaman gelen ıslahatçı veziriazamlar (Kara Mustafa, Sofu Mehmed, İbşir, Tarhoncu Ahmed Paşalar) asker ocakları ve Harem karşısında başarısız kalmışlardır.
Kaptan-ı Derya'nın Rolü
'...Öncelikli görevi savaştan sağ çıkmış ama sağa sola dağılmış haldeki gemileri bulmak ve Osmanlı donanmasından geriye ne kaldığının bir bilançosunu yapmak; bunun da ötesinde, Ege denizi'nde sonbahar seferine çıkarak bölgede yeniden Osmanlı egemenliğini kurmak ve galiplerin niyetleri hakkında bilgi toplamaktı. O bir kaç aylık sürede Kaptan-ı Derya'ya gönderilmiş olan otuzdan fazla ferman ve bunların ele aldığı konuların çeşitliliği, tıpkı 20 ila 25 Ocak 1572 arası fermanlarda olduğu üzere, kendisinden beklenen farklı sorumlulukları yansıtmaktadır. Görevleri arasında tersaneye müdahale ederek kadırga gözlerinin ölçüsünü değiştirmek, mavunaların (ileride bahsedilecek) inşasında gelinen aşama hakkında bilgi vermek, elde mevcut adam sayısını belirlemek, top dökümünü hızlandırmak ve Venediklilerle bir esir değiş tokuşu gerçekleştirmek vardı. Sadrazamın gösterdiği beceriyse daha bile etkileyicidir: Kendisine ulaşan bilgi yığınını değerlendirerek bu derece farklı işleri yönetebilmiştir.
Donanmanın Yeniden İnşa Edilmesinde Sokollu Faktörü
Merkez ile taşra arasında yürütülen bu yazışmalarda, 1571 ekim sonundan 1572 Ağustos sonuna kadarki on aylık sürede neredeyse günbegün çıkarılmış 700'den fazla ferman, sadrazamın etkinliğine ve görevinin boyutuna da işaret ediyor: Osmanlı deniz gücünün bir önce inşası. Sokollu, İnebahtı bozgunu ve onun dehşet verici kayıplarıyla önemli ölçüde törpülenmiş bir coşkuyu ve canlılığı yeniden körüklemek amacıyla 30 Kasım 1571'de padişah adına niyetini ilan eder: ' Hak Teala kısmet ederse, heybetli donanmamı ilkbahar elvermeden önce Allah yolunda cihat için deryaya çıkartacağım.' Doğaldır ki bu beyan taşradaki bütün yöneticilere, yetki bölgelerinden gemi mimarı ve seferberlik yükümlüleri celp etsinler diye gönderilmiştir. Donanmanın inşası o derecede önemlidir ki bizzat padişahın himayesindeki Kutsal Yerler'in bakım ve onarımını bile gölgelemektedir.
I. Mehmed Döneminin Karakteristiği
I. Mehmed'in saltanatı boyunca en temel mesele, Osmanlı Devleti'nin Anadolu ve Balkanlar'da 1402 felaketinden sonraki olumsuz şartlarda, hakim bir güç olarak yeniden ortaya çıkmasının sağlanmasıdır. İlk önce, Ankara Savaşı'nın ardındaki askeri çöküntüye rağmen Osmanlılar, her iki bölgede de büyük askeri güç olmaya devam etmişlerdi. İkinci olarak Osmanlı Hanedanı, feodal beyler ve bölgedeki diğer hanedanlar üzerinde tek meşruiyet kaynağı olan üstün padişah geleneğini tesis edebildi.
99 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.