"Bir Katolik, bir Protestan ve bir Musevi az önce altı ay ömrü kaldığını öğrendiğini söyleyen bir arkadaşları ile konuşuyorlardı. "Siz ne yapardınız," diye Katolik olana adam sordu, "şayet doktorunuz yaşamak için altı ayınız olduğunu söyleseydi?" "Ah!" dedi Katolik. "Bütün mal varlığımı kiliseye bağışlardım, her Pazar ayine katılırdım ve düzenli olarak benim Hail Marys'imi söylerdim." "Ve sen?" diye sordu Protestan'a. "Her şeyi satardım ve bir gemi ile dünya turuna çıkardım ve çok iyi vakit geçirirdim!" "Ve sen?" diye sordu Musevi'ye. "Ben mi? Başka bir doktora giderdim." Zekâ budur."
"Milleti yapan unsurlardan biri de din olduğuna göre, Türklerin dini üzerinde de durmaya mecburuz. Hiç şüphe yok ki, Türklerin dini Müslümanlıktır. Eski dinimiz olan Şamanlıktan da bazı unsurlar olarak bir Türk Müslümanlığı haline gelen bu din, on yüzyıldan beri bizim milli dinimiz olmuştur. Bununla beraber Türk olmak, için mutlaka Müslüman olmaya lüzum yoktur. Çünkü bugünkü Türkler arasında birkaç yüz bin Şaman, birkaç yüz bin Hristiyan ve hatta birkaç bin Musevi Türk vardır. Din ayrılığı yüzünden bunları Türklükten çıkarmaya hakkımız yoktur."
Hüseyin Nihal Atsız- Orkun, 68.Sayı
Reklam
Kutsal Musevi, Hrıstiyan yazılarında insanın kimi zaman “etin tümü” kimi zaman da “her yaratık” diye gösterilmesi nedensiz değildir. Çünkü bütün etler gibi insan da kendini biçimler, dönüştürür; yaşamın her kalıbının özgün gücünü alır. İranlı Evantes’in Kildani tanrıbi-limine ilişkin açıklamasında, insanın doğuştan kendine özgü bir görünüşü olmadığını ama dıştan gelen, rastlantısal görünüşleri olduğunu söylemesinin nedeni budur. Orada şöyle der: Enosb bu shinnujjim vekammab tebhaoth haj— “İnsan, türlü türlü, bir çok biçimi olan, değişip duran yapıda bir canlıdır."
Musevi-Hıristiyan etiği insanı ve Tan­rı'yı doğadan kopardı; modern materyalizm ise bugün Tanrı'yı dışlayıp insanı tamamen tek başına bırakarak sorunu keskinleştirdi.
İnsan, bir zamanlar Hillel'in yaptığı gibi Musevi öğretisini, Eskiçağ'ın öğretisini kısacık, ayak üzeri dile getirecek olsaydı, şu cümleyi kullanması gerekirdi: "Yeryüzü yalnızca, evrenin güçlerini emerek yaşayanların olacaktır." Eskiçağ insanını daha sonraki insandan, evrensel bir deneyime teslimiyeti kadar ayıran bir şey daha yoktur; sonraki çağların insanı hemen hiç bilmez bu teslimiyeti. Kaybolup gidişi daha Yeniçağ'ın başlangıcında astronominin parlak döneminde kendini haber verir. Kepler, Copernicus, Tycho de Brahe'ye şevk veren şey elbet sadece bilimsel itkiler olmamıştır. Ama gene de, astronominin çok geçmeden ulaştığı nokta olan, evrenle optik bir bağlılığın kayıtsız şartsız vurgulanması noktası ileride zorunlu olarak gelecek olanın bir belirtisini taşıyor gibi görülebilir. Eskiçağ'ın evrenle uğraşması başka türlüydü: esriklikte gerçekleşiyordu. Sadece esriklik değil midir, içindeyken en yakın ve en uzak hakkında, hem de daima biri ötekiyle beraber halde, güvenimizin tam olduğu durum.
SABATAY SEVİ VE DÖNMELİK
Sabatay bütün dünyayı ele geçireceğine inanarak 38 parçaya böldü ve her birine kral tayin etti.Bazı Musevi adetlerini değiştirdi. “Tanrının ilk ve tek doğan oğlu Sabatay Sevi” imzasıyla beyannameler gönderdi.Kendisini “Yahudiler’in kurtarıcısı” ve “Siyon Devleti’nin kurucusu” olarak görüyordu.
Reklam
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.