Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Hz. Ömer ise Onu: "İçi İlim Dolu Bir Dağarcık" Olarak Tanıtır
...Ağaca çıkınca Müslümanlar arasında gülüşmeler oldu. Efendimiz (sav): -Neden gülüyorsunuz, diye sordu. -Abdullah'ın bacaklarının inceliğine, dediler. Abdullah (ra), kısa boylu, ince ve sıska bacaklı, ufak tefek ve zayıf biriydi. Efendimiz(sav) önce: -Gülüşmeyin,diyerek onları uyardı.Ardından da: -Varlığım kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki Abdullah'ın bacakları, Mizan'da (Mahşer günü kurulacak terazide) Uhud dağından daha ağır gelir,⁹⁸ buyurdu.
Sayfa 155 - Timaş Yay. ,Abdullah b. Mesud(ra), 98:Hâkim, a.g.e., 3/317 ; İbnu Abdi'l-Berr, İstiab, 3/989Kitabı okuyor
Dimaşk'ta Arapların (müslümanlar) Dimaşk Camii (Şam Ümeyye Camii) dedikleri bir mescitleri vardır. Dünyada bucaminin bir benzerinin daha olduğunu zannetmiyorum. Halk bu caminin Ben-hadad sarayı olduğu söyler. Burada (cami)sihirli bir işçilikten çıkmış, senenin günlerine göre açılan delikleri olan kristal camdan mamul bir duvar bulunmaktadır.
Reklam
biz Müslümanlar olarak boyunduruk altına alınamaz, cehalete mahkum edilemez ve birbirimize yabancılaştırılamayız. Bunlar ancak İslam'dan dönmemiz halinde mümkün olur. İlk kez Uhud'da ve en son Sina'da yaşanan tüm mağlubiyetlerimiz, aynı şekilde bu yaklaşımı doğrular mahiyettedir.
Köleliğin Menşei
Köleliğin çok eski kavimlerde de bulunduğu; bunu İslâmiyet'in ihdas etmediği bellidir. Maamafih bu müessesenin kaldırılmasını, siyasî, sosyal ve iktisadî sebepler dolayısıyla uygun görmeyip, onu ıslah ettiği, kölelerin hukukî ve sosyal vaziyetlerini düzelttiği de bir hakikattir. Eski cemiyetlerde, kölelik neticesini doğuracak pek çok yol
Bazı beyinsiz Müslümanlar, eğer Avrupalılar toplanıp saldırsalar, Devlet-i Aliyyenin islâm dinini himaye etmeye kadir olamayacağını söylemektedirler. Böyle bir saldırının olmayışını, medeni Avrupa adaletinin bir göstergesi olarak görüyorlar. Oysa bu batıl bir vehimden ibaret! Avrupa çok iyi biliyor ki, Müslümanlar ne kadar zaafa uğrarsa uğrasın, şayet elini onlarin dinine yahut ırzına uzatırsa, bir anda şahlanırlar. Ölümü göze alarak ayaklamr.
Üstadım ihsan hocam…
Ebû Hureyre’ye yöneltilen itham ve iftiraları onun şahsıyla sınırlı zanneden Müslümanlar tehlikenin büyüklüğünü tam olarak göremediğinden mevzuyu bir sahâbînin müdaafası çerçevesinde ele aldı ve bu yüzden sathı müdaafa yerine hattı müdafaa yaptı. Müslümanca düşünme ve yaşama adına yitirdiğimiz pek çok hakikat köklerimizle yani Saadet Asrıyla olan irtibatı kaybetmemizden mütevellittir.Ebû Hureyre bizi köklerimize bağlamaya memur bir sahâbidir. O çökertilince rivayet ettiği hadislere dayanan fıkıhî meseleler hurafe olacağı gibi köklerimizle olan rabıtamızda kopacaktır. Bu yüzden Ebû Hureyre müdafaası köklerin müdafaasıdır.
Sayfa 133Kitabı okudu
Reklam
Merhaba kitapseverler #Kalbimsendekaldı#tarih#tasavvuf#roman#okudumbitti#ozlemli_kitaplar#alıntı "İyilikler Allah'ın bir hediyedir. Kötülükler nefsimizin eseridir. Kendini tanı! Tanımaya nefsinin yularını eline alarak başla! Makedonya'da, Balkanlar'da yaşamakta olan Türklerin Müslüman oldukları için onlara yapılan saldırılar ,eziyetler,müslüman Turklere dayatılan bu süreçte yaptıkları mücadeleleri ne kadar güzel anlatılmış. Müslümanlar göç ederken ailesini sürgünde kaybeden Yusuf' u bulan Boris arkadaşının emanetini alır ve ona kucak açar,evlatlık olarak kabul eder fakat çevrede Yusuf sevilmez çünkü Müslümandır. Boris' e de çevreden çok laf söz olur. Yusuf üvey kız kardeşine gönlünü kaptırır. Kızında gönlü Yusuf'a kayar fakat bu durumu babası Boristen saklarlar. Bir süre sonra Boris bu durumu öğrenir öğrenmez karşı çıkar. Yusuf Müslüman oldugu için istemediğini düşünürken diğer yandan bunlara bir anlam verememesi onu zorluyordu . Boris neden evlatlık aldı? Yusuf ' ne suprizler bekliyor? (Kitabın ilk baskısı Boris' in Sırrı isimli bir esermiş...) Boris,' in Sırrı neydi? Tasavvuf ağırlıkla işlenişi birde kurguya dönemsel tarih dokuları olması renk katmış,tat katmış. Şahsen ben çok beğendim . Sizlere de öneriyorum. Sağlıcakla,kitapla kalın @yediverenyayinlari @bilalcivelek_yazar
Ayşe Gül Kutlu Yılmaz
Ayşe Gül Kutlu Yılmaz
Avrupalılar daha basit bir isim buldular ve 12 yüzyılın sonlarında Türkler tarafından fethedilen topraklara Türkiye adını verdiler ve sözcük ilk kez İtalyanca da Turchia olarak kullanıldı. Bu isim 14 yüzyıl da Avrupa'ya açılıp topraklarını batıya doğru sürekli genişleten Osman Bey'in ardılları tarafından yaygınlaştırıldı. Ama ne ülkelerine Türkiye ne de kendilerine Türk dediler. Osmanlılar kendilerini darü'l-İslam yani İslam ülkesini yöneten Müslümanlar olarak gördüler ve bu topraklarda kurdukları 'devlet'e , bürokratik kullanımda Devlet-i Aliyye [Yüce Devlet] ya da Menalik-i Mahrusa [Tanrı'nın koruduğu memleketler adını verdile.
Başardığımız belliydi. Tekbirler getirerek ev ev ilerliyorduk. Zaferin tadını çıkarıyorduk, aldığımız yer ne kadar ufak olsa da. İlk anda çok mutluyduk ta ki telsizden daha 19 yaşında olan, nur yüzlü, ahlaklı ve imanlı İzo'nun yaralı olduğunu duyana kadar. Yaklaşınca yanındakilerin yarasını sarmaya çalışırken zorlandıklarını gördüm, bomba isabet etmiş ve vücudun tamamında küçük yaralar yapmış, kolun çoğunu kopartmış, yalnız sinir telleriyle tutunuyordu. İnsanın aklına ölüm aniden gelir. Şehadet ve yaralanmanın lütfunu yalnız başına gelen anlar. İzo çığlık atmadı, ağlamadı, feryad etmedi, acıyı hissetmediğini sanmıştım. Yaş olarak kendisinden daha da küçük Zenga lakaplı Mirso Ramiç telaşlı ona eğildi ve öylesine nasılsın diye sordu. Sessizce sadece ''Allah'' dedi. Hastaneye götürmek için sedyeye koyarken saati sordu. Saatin dört buçuğa yakın olduğunu söyledik, o da; ''İyi, öğleyi kıldım'' dedi. Kafamda binlerce düşünce uçuşuyordu o an. Allah'ım, sana her şey için şükürler olsun, aramızda ölüm kalım anında bile namazı düşünen böyle Müslümanlar var. İzo diyordu ki: ''İyi öğleyi kıldım, ölürsem, namaz borcum olmayacak.'' O zaman sormuştum kendi kendime ya ben Allah'ım, ben yaralandığımda nasıl davranırım?
Sayfa 24
“Günümüzü şekillendiren bu politikanın meyveleri I. ve II. Dünya Savaşları, Hiroşima ve Nagazaki -modern projenin de iflası olacaktır- sonuncusu da bir elektronik harikası olarak körfez de toplanır.”
Reklam
İlk devir Müslümanlar İslam'dan mülhem olarak, akıllarıyla evren-dini kavrayarak, Batı'nın karanlık devrine karşılık olan bir zamanda parlak bir medeniyet oluşturmuşlardır. Bu parlar medeniyetin ışığından Batı da 10. yüzyıldan itibaren aydınlanmaya başlamıştır. Bu ışıkla bugünkü medeniyetlerini temellendirmişlerdir. Bugün ise Müslümanlar, geçmişlerini unutarak, ne yazık ki bugün onların karanlık devrine düşmüştür.
İki Çeşit Müslüman
Yarı Müslümanlar: Bazı insanlar Allah'a ve elçisine inançları olduğunu ve İslam'ı din olarak seçtiklerini söylerler ama İslamı hayatlarının belirli bir bölümüyle sınırlarlar. Ve bu sınırlar çerçevesinde İslam'a büyuk bir bağlılık gösterir, toplu namaz törenleri düzenleyip tesbih çekerler, yiyecek ve giyeceklerine, diğer toplumsal
Dava
"Arap davası inançlı, özgür, akıllı, saygın, itibarlı, değerli ve onurlu Arabın nazarında ancak bir iman davası olarak öne çıkarılacaktır. Vatan için vatana iman. Başkası için değil Allah için Allah'a iman davası."
Sayfa 60 - Asalet yayınlarıKitabı okuyor
Bu günlerde Ortadoğu'daki Müslüman toplumlar göreceli olarak tutucu, teknolojide ön saflarda yer almıyorlar. Ama ortaçağda aynı bölgedeki Müslümanlar teknoloji bakımından ileriydiler, yeniliklere açıktılar. Çağdaş Avrupa'dakinden daha yüksek okuryazarlık oranına ulaşmışlardı; Eski Yunan uygarlığının mirasını öylesine özümlemişlerdi ki bugün biz Eski Yunan'a ait kitapların çoğunu Arapça kopyaları aracılığıyla tanıyoruz; yel değirmenlerini, trigonometriyi, üç köşeli yelkenleri geliştirdiler ya da icat ettiler; metal sanayiinde, mekanik mühendislikte, kimya mühendisliğinde, sulama yöntemlerinde önemli adımların atılmasına öncülük ettiler; Çin'den barutu ve kâğıdı alıp Avrupa'ya aktardılar. Ortaçağda teknoloji akışının yönü bugünkü gibi Avrupa'dan İslam âlemine doğru değil, büyük oranda İslam âleminden Avrupa'ya doğruydu. Ancak MS aşağı yukarı 1500 yılından başlayarak bu akışın yönü yüz seksen derece değişti.
İhtida, gerçeğe ulaşmak ve doğru yolu bulmak demektir.
Arnold Toynbee, 1925 yılında yaptığı bir değerlendirmede, Türkiye’nin kendi hayat tarzını ve medeniyetini bütünüyle terk ederek, bir başka medeniyeti kabul ettiğini, bu durumun kültürel bir ihtida olduğunu belirtti. Bizler, Müslümanlar olarak bu anlaşılması mümkün olmayan ihtida ile ilgili tarihsel hesaplaşmalar yapamadık.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.