Laikleşme çabasının kökleri eskidir, fakat gelişme yavaştır. Cumhuriyet'te ise, kördüğüm haline gelmiş meseleler radikal reformlar ve devrimlerle halledilmiştir. Tabii ki bunu ancak büyük kültür adamları, büyük reformcular ve devlet adamları yapabilir. Çoğul kullandığıma bakmayın, çoğu zaman bunu başaran tek bir kişidir. O kişi de Gazi Mustafa Kemal Paşa, yani Atatürk'tür. Bazı hallerde, maalesef büyük devlet adamlarının, büyük reformcuların sayısı çok değildir. Aldıkları radikal kararlarla çevreleri daralır ve tek başlarına yürümek durumunda kalırlar.
Sayfa 109Kitabı okudu
Bundan tam altmış iki yıl önce, ismini taşımaktan şeref duyduğum Mustafa İzzet dedem, işte bu topraklardan gelmişti ve âdeta "küllü şey'in yerciu ilå aslihî" ( Herşey aslına döner anlamında bir kelâm-ı kibar) kaidesince atalarımın asırlar boyunca yaşadığı topraklarda artık ben adımlıyordum.
Sayfa 22 - Kapı YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Bu zehirli bölünmelerin ilacı, bütün Müslümanları tanımı tüm gerilimlerin kaynağı olan "hakiki İslam"da "birleşmeye" yönelik nihayetsiz ve neticesiz çağrılar değildir. Asıl çare Mürcilerin çözümüdür: Tüm Müslümanların kendi inanç ve kanaatlerini yaşamalarına izin vermek, çözülemeyen ihtilaflarının çözümünü ahirete "ertelemek" ve herkesin birbirini ehl-i kıble olarak görüp saygı göstermesi.
Sayfa 353Kitabı okudu
İç savaş esnasında Kuzeye liderlik eden, ABD’nin 16. Başkanı olan Abraham Lincoln idi. Taraftarlarından birisi ona cesaret vermek için “Tanrı bizim yanımızda” dediğinde, şu ünlü cevabını veriyor: “Beyefendi, benim kaygım Tanrı’nın bizim yanımızda olup olmadığı değil. Asıl kaygım, bizim O’nun yanında olup olmadığımız.”
Sayfa 350Kitabı okudu
Ebu Hanife
“Biz kimseyi günahından dolayı kafir olarak görmediğimiz gibi, imanı olduğunu da reddetmiyoruz.”
Sayfa 345Kitabı okudu
İnsanın hayattaki tek hedefi haz almak ve acıdan kaçmak olmalıdır.
Reklam
Aliya İzzetbegoviç
“Diktatörlük günahı yasaklasa bile ahlaksızdır, demokrasi ona izin verse bile ahlaklıdır. Ahlakilik özgürlükten ayrılamaz. Ancak hür fiil ahlaki fiildir. Bir diktatörlük özgürlüğü, dolayısıyla seçme imkanını ortadan kaldırmak suretiyle, kendi temellerinde ahlakı sürgün etmiş olur. (…) Tarihteki tüm tezahürler ne olursa olsun, din ile diktatörlük birbirlerini karşılıklı olarak dışlar.”
Sayfa 291Kitabı okudu
FİTNE KAVRAMININ İSTİSMARI
Klasik dönemde genel nesh teorisine şiddetle karşı çıkan tek bir âlim biliyoruz: Ebu Müslim el-İsfahani (ö. 1066). Kendisi hiç de şaşırtıcı olmayan bir şekilde bir Mu'tezile mensubu idi. Kur'an'daki farklılik gösteren ayetlerin birbirini iptal etmediğini, ancak tahsis ettiğini, yani farklı durumlara göre sınırladığını savunuyordu. Buna göre Medine'de inen savaş ayetleri, barışçıl Mekki ayetleri iptal etmiyordu. Yalnızca farklı şartlar içinde bulunan farklı bir siyasi duruma hitap ediyordu. Ancak yazdığı eser günümüze ulaşmadı. O yüzden argümanlarını yalnızca o argümanları çürütmeye çalışan ikincil kaynaklardan öğreniyoruz. Modern çağda bu tartışma yeniden açıldı. Reformcu eğilimleri olan akademisyenler -genel olarak "Müslüman modernistler" olarak adlandırılabilir- Mekki ayetlerin daha liberal ruhunu yeniden canlandırmayı umarak, nesh doktrinini sorgulamaya başladılar. Bunlardan birisi olan Sudanlı düşünür Mahmud Muhammed Taha, doktrini tersine çevirecek kadar ileri gitti. Düşünüre göre İslam'ın evrensel mesajı Mekki ayetlerdeydi. Medine'deki devletleşme ve ordulaşma ise dönemin şartları gereği ve o döneme özgüydü. Ancak bu fikri kendi ideolojisi için zararlı bulan Sudan'daki etkin İslamcı hareket, 1985 yılı Ocak ayında Mahmud Muhammed Taha'yı tutuklattı. Kısa bir yargılamadan sonra, yetmişbeş yaşındaki Müslüman âlim kamuoyu önünde asılarak idam edildi.
MEKKE’NİN İPTALİ
Giriş bölümünde de değindiğimiz nesh doktrini, Emevi hanedanı döneminde başladı ve Sünni fıkhının prensiplerini belirleyen İmam Şafii tarafından sistematize edildi. Buna göre Kur'an'ın ilk dönemde inmiş ayetler, farklı bir tonda inen sonraki ayetlerle iptal (nesh) edilmiş oluyordu. Âlimler tam olarak hangi ayetlerin iptal edildiği
Sayfa 285Kitabı okudu
Hermenötik Tarihselcilik
Bugün anlamamız gereken temel gerçek Kur'an'ın ilk muhatapları olan ilk Müslümanlarla, yirmibirinci yüzyılın Müslümanlarının çok farklı insanlar olduğudur. Bu yüzden ilk Müslümanlara tamamen o günün şartlarına göre verilen ilahi emirlerin tamamının, şimdi çok farklı olan toplumlarımıza lafzi olarak uygulanmasını bekleyemeyiz. İhtiyacımız olan yöntem, Fazlurrahman'ın “çifte hareket” modelidir: İlk olarak hükümlerin ardındaki ilahi maksatları anlamak üzere ayetlerin vahyedildiği dönemin şartlarına bakmalıyız. Sonra da bu maksatlara hizmet edecek yeni hükümler formüle etmek için modern şartlara yönelmeliyiz.
Sayfa 266Kitabı okudu
Reklam
Fazlurrahman
“Müslümanlar için ilk temel adım (…) normatif (kural koyucu) İslam ile tarihsel İslam arasında ayrım yapmaktır.”
Sayfa 255Kitabı okudu
Biz Müslümanların bir ahlaki "iyilik" ve "kötülük" felsefesi geliştirmeye ihtiyacımız var. Sonra bu felsefe çerçevesinde bize miras kalan dinî gelenekleri yeniden yorumlamalıyız. Özellikle şeriatı yeniden yorumlamak için ilahi emirlerin lafzından çok, ardında yatan ilahi "maksatlara" odaklanmamız gerekmektedir. Ayrıca doğa olaylarını zihnimizde yerleşmiş önkabullere göre değil, objektif olgulara ve yasalara göre açıklayan daha bilimsel bir dünya görüşüne ihtiyacımız bulunmaktadır. Bütün bunları yapabilmek için de, kendi içine kapanıklığımızı kırmalı ve insanlığın geri kalan kısmıyla yeniden bağlantı kurmalıyız. Böylece hem onların başarılarından ders çıkarabilir hem de onlara katkılarda bulunabiliriz. Hatta dinimizin asıl özüne -Kur'an'a- geri dönmeli ve onu anlayış şeklimizi yeniden değerlendirmeliyiz. Hiçbir Müslüman Kur’an’ın ilahi kaynağını inkâr edemez; ederse Müslüman olamaz. Ancak Kur'an'ı, yaygın anlayışa uygun olarak Eş’ari teolojisine göre yorumlayabileceğimiz gibi, Mutezile teolojisinin sunduğu düşünce yapısına göre de yorumlayabiliriz.
Sayfa 253Kitabı okudu
İbn Haldun
“İmparatorluğun başlangıcında vergi oranları düşük ve gelirler yüksekti. İmparatorluk sona ererken ise vergi oranları yüksek ve vergi gelirleri düşüktü.”
Sayfa 241Kitabı okudu
İbn Rüşd'ün bir başka ilginç görüşü de hukuku savunduğunu ileri süren bir hükümdarın yönetimi altında bile despotizmin güçlenebileceğiydi. Bu fikrini de nomos yani yasa kavramı İslam’da şeriata karşılık gelen Platon'a atıfta bulunarak kaydediyordu: “Platon bu kimsenin (tiranın) özelliğinin, tüm insanları boyunduruğu altına almak ve onların nomosa sıkıca sarılmalarını sağlayarak kendisinin despot olmadığını düşündürmeye çalışmak olduğunu belirtmektedir. Güya amacı mülkiyeti ve malları aralarında paylaştırmak, vatandaşlara rehberlik etmek ve yönlendirmekmiş gibi davranır. Toplumla ilgilenmek ve şehri geliştirmekten başka bir maksadı yoktur.” Öyleyse yalnızca halkının iyiliğini düşündüğünü ileri süren despotlara karşı dikkatli olmak gerekirdi. Onların "nomosa sıkıca sarılmaları” yalnızca zevahiri kurtarmak içindi. İbn Rüşd bu ifadeleriyle “iktidarını güçlendirmek için şeriatı kullanan despotlara" karşı uyarıyordu Müslümanları. Ama maalesef bu bilgelik "İslam siyasi düşüncesinde pek yankı bulmadı.” Siyaset bilimi” kavramının kendisi de modern çağa kadar islam dünyasında gözükmedi.
Sayfa 237Kitabı okudu
GEÇMİŞTEKİ "LİNÇ KÜLTÜRÜ"
Abbasi Hilafeti'nin başlarında, Halife Me'mun, 813 yılında Mihne yani bir tür Engizisyon mahkemesini kurarak, Mu'tezile'nin temel görüşlerinden olan "Kur'an'ın yaratılmışlığı" (mahluk olduğu) doktrinini dayatmıştır. Mihne uygulaması kesinlikle yanlış ve akılsızcaydı. Sonucu da felaket oldu. Yine de sadece
Sayfa 226Kitabı okudu
Resim