‘’İnsan aşılması gereken bir varlıktır.’’ (sf. 6)
Bana kalırsa tek bir cümle bile bu kitabı okumak için yeterince merak uyandırıcı. Tüm insanlığın kendinden bir şeyler bulabileceği, sindirilmesi pek kolay olmayan, insanın boğazında yumru varmış hissi yaratan, mideye bir yumruk gibi inen, üstüne saatlerce hatta günlerce kafa patlatılması gereken,
Herkese Merhaba.
Mustafa Kutlu. Yeni tanıdığım ve iyiki de tanıdığım bir yazar.
Ya Tahammül Ya Sefer kitabına gelecek olursak; bu kitabı gerçekten çok beğendim. Yazarın o kadar hoş ve sade bir anlatımı var ki insan kitabın atmosferine çok çabuk kapılıyor. Satırları okudukça kendimden bir şeyler bulduğumu hissettim bu kitapta.
Herkesin bir ideali,
Bir süredir çoğunluğu yabancı yazarlardan oluşan kitapları okumaktan dolayı bu kitap bana tokat gibi geldi. Hani vursan yerinde gül açar deriz ya, tam deyim yerindeyse ; bu hissi yaşadım. Buram buram Anadolu havası içime işledi. Yer yer şive, beyitler, dörtlükler ve hatta bölüm bölüm anlatılan hikayenin başlığına yapılan süslemeler bile bize ;
Yine Oğuz Atay, yine muhteşem bir başyapıt. Ne kadar harika bir bilim adamının hikayesi ve ne kadar hoş bir kaleme alış. Hayran olmamak gerçekten elde değil. Daha önce hiç tanımadığım bir bilim adamını şu an neredeyse her yönüyle öğrenmek ve ondan etkilenmek güzel bir his. Mustafa İnan'ın hayatının kaleme alınması TÜBİTAK tarafından ortaya
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
KAHRAMAN ORDUMUZA
👉1-Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
İstiklal Marşımız "korkma" diye başlar. Biliyorsun ki bu, Resûl-i Ekrem'in Sevr mağarasında Ebû Bekir'e söylediğidir. Bunlar tesadüf değil." (İsmet ÖZEL)
İstiklâl Marşı'nın ilk kelimesi KORKMAdır. Buradaki korku ne can
Bizi okuyan, okuyacak olan herkese merhaba. Biz kim miyiz? Az bekleyin ya da beklemeye ne hacet kendimden başlayarak tanışalım sizlerle, sonrasında söz diğer arkadaşlarda.
Ben Neşe Cengiz 'in kitabına da adını verdiği ilk öyküsünün kahramanı Alaaddin. Evet evet buna lütfen dikkat edin Alattin değil Alaaddin.
Küçük Emrah film repliklerini az
İnsanın akIı çoğaIdıkça can sıkıntısı artar, der Ateş Fedya Dostoyevski. Çoğu konuda olduğu gibi burda da yanılmamıştır. Hepimiz hayatımızın belirli dönemlerinde bir şeylere sıkı sıkıya bağlanırız, diğer bir deyişle kafayı takarız. O konu üzerinde bir süre durduktan sonra nasıl olduğunu kendimizin de çözemediği biçimde uzaklaşmış halde buluruz
"Sevgili babacıģım"
Bilki "kütüphanen "deki tüm kitaplarla hayatımın bir dönemecinde buluşuyoruz
Bu kez Aziz Nesin ile karşılaştık yola devam ederken ...dedi ki bana "ben babanın eski bir dostuyum "
_o babana selam söyle sağda solda haytalık yapmasın...biz onunla yasaklı /yasaksız yıllarımızda ..pek çok kez
Biri dese ki “Hippi’yi” beş kelime ile tanımla. Diyeceğim kelimeler; cinsellik, müzik, dans, seyahat ve uyuşturucu. Evet, hippi olmanın yolları bunlardan geçer. Çiçekli fistan, elbiselere yapıştırılmış çeşitli figürler, olmazsa olmaz uzun saç ve kot pantolonu da unutmamak gerek.
1970 yıllarında ABD’nin bağrından koparak dünyaya yayılan bu kültür
Osmanlıca bir lisan değil, bir bürokratik jargondur. Çok hoş bir bürokratik dil olduğu kesindir. Bütün imparatorlukların böyle bir bürokrasi jargonu vardır. Sokaktaki insanın bilmeyeceği veya herhangi bir okumuşun yazamayacağı şekilde yazar ve konuşurlar.
"Harf devrimini yaptık, Osmanlıcayı öldürdük" gibi sloganların anlamı yoktur. Çünkü bunlar zaten çok kimsenin bilemeyeceği, kullanamayacağı bir jargondu, ama hiç şüphesiz o kültürün dili ve zenginliğidir. Yaşatılması için yapılacak tek şey vardır, sızlanmayı bırakıp hiç değilse ilgili uzmanların ötesinde, herkesin değil ama ilgilenenlerin okuyup öğrenmesi çalışması gerekir.
Latin harflerini sadece Türkçenin imlasına ve ses uyumuna uygun olduğu için benimsedik; yoksa bazılarının ifade ettiği gibi bir medeniyet değişimi ve savaşı değildir. Alfabe ile milliyetçilik olamaz. Zaten bu alfabenin sahibi olan Romalılar da artık yaşamıyor.
Bazı cümleler vardır, okuduğun kitabın önüne geçerler. Bu cümle de öyle oldu benim için.
İnsan duyguları içe atılmak için var sanırım. Ya da dile getirilmek ama gerçekleştirilmemek için. Zira hepimizin dilinde "gitmek" oysa her geçen gün kök salıyoruz kaldığımız yere. Kocaman dünyada bir noktaya sabitleşiyor ve ömrümüzü orada