Mustafa Kemal'e göre İslam dini, her şeyden önce akla,
mantığa dayanan tabii bir dindir. Onun içindir ki, insanlık
için son din olmuştur. Ona göre gerçek İslamiyet, dine sonradan bulaşmış batıl inançlardan, hurafelerden arınmalıdır
Papa, Mustafa Kemal'e mektup yazdı. "Anadolu Hristiyanlarının korunmasını" rica etti.
Mustafa Kemal mektupla cevap verdi.
"Irk ve mezhep ayırmaksızın bütün halkımızın emniyet ve refahını sağlamak zorunluluğu, insanlık hislerimizin doğruluğu gösteren İslamiyet'in bize öğrettiği dini görevdir. Sınırlarımız içinde herhangi bir yabancı ordunun öldürme ve yıkım getirmediği yerlerde, TBMM'nin hakimiyetinin olduğu yerlerde Hristiyanlar güven içindedir." dedi.
Hatta bazı din alimleri, cumhuriyetin İslamiyet' e çok uygun bir yönetim şekli olduğunu söylüyor, DİN VE DEVLET İŞLERİNİ AYIRMAK GEREKTİĞİ KONUSUNDA MUSTAFA KEMAL' in yanında olduklarını gösteren duyurular yapıyorlardı.
Atatürk üzerine yazılan eserlerin en çok eleştiriye açık tarafı, belli bir zamana ait tarihî koşulların ve aşamaların göz önünde tutulmamasıdır. Mustafa Kemâl’in 1920’de TBMM ’de fahrî yâver-i pâdişâhı unvanıyla söylediği sözlerle, 1924’te hilâfetin kaldırılması dolayısıyla söyledikleri arasında, tabiî çelişkiler bulunacaktır. Bundan başka,
Doğu ulusları arasında, Türklerin başta geldiği ve
en kuvvetli olduğu bilinmektedir. Gerçekten Türkler, İslamiyet'ten önce ve sonra Avrupa içerisine girmişler, saldırılar ve istilalar yapmışlardır. Batı'ya saldırılar, yayılmalar yapmışlardır. Batı'ya saldıran ve İspanya'da Fransa sınırlarına kadar yayılan Araplar da vardır. Fakat efendiler, her saldırıya karşı sürekli karşı saldırı düşünmek gerekir. Karşı saldırı olasılığını düşünmeden ve ona karşı güvenilir önlem bulmadan hareket edenlerin sonu, yenilmek ve bozguna uğramaktır, yok olmaktır.