ATATÜRK'ÜN EL YAZISIYLA MUHAMMED VE İSLAMİYET
Muhammede açık semada peyda olmuş bir şimşek gibi günün birin-de, birdenbire bir taraftan inmiş değillerdir. Muhammedin beyan etti-ği sureler uzun bir devirde dinî tefekkürlerinin mahsulü olmuştur. Muhammet bu surelere birçok çalıştıktan ve tedkikler yaptıktan sonra edebî bir şekil vermiştir. Mamafi kendisini tahrik eden batınî amilin yukarda söylediğimiz gibi tabiatın üstünde bir vücut olduğuna kani idi. Muhammedi harekete geçiren bir amil samimî heycanlar olmuştur. Muhammet daha sonra irticalen dinî hitabede bulunan bir vaiz oldu. Vaizlikten nebiliğe, nebiliktende nihayet allahın Resulü haline geçti. İçinde yaşadığı insanların manevî menfaati için ve büyük bir'hakikat namına mücahedeye atılmış olan Muhammet, sonunda dinî bir imparatorluğun mutlak reisi ve bütün dünyaya hakim olmak iddiasını besliyen muharip bir dinin müessisi sıfatı ile ömrünü bitirdi. Bu iki netice münhasıra Mûhammedin kendi manevî ve fikrî kuvvetinin mahsulü idi.
Mustafa Kemal'e göre İslam dini, her şeyden önce akla, mantığa dayanan tabiî bir dindir. Onun içindir ki, insanlık için son din olmuştur. Ona göre gerçek İslamiyet, dine sonradan bulaşmış batıl inançlardan, hurafelerden arınmalıdır (1923 Martındaki beyanı).
Reklam
Gerileme döneminden itibaren kaybettiğimiz topraklarda İslamiyetin ve Türklüğün ne adı ne de izi kalmıştır. Daha dün elimizden çıkan Makedonya’da Zabit ve Kumandan İslam varlığına ve hayatına vurulan darbeleri hiç kalp gözümüzden uzaklaştırmayalım. Devletimizin resmî dini İslamiyet, Hristiyanlığın can düşmanıdır. Şu anda Müslümanlar geri kalmış durumdadırlar ve bundan sonra ortaya çıkacak bir hezimet, devletin ve Türk milletinin yok olması, adı sanının silinmesi demektir. Konu dışı olarak düşünülmemesi gereken bu uyarılardaki amacımız, subayları, gölgesinde yaşayabileceğimiz kutsal vatanımızın korunması adına yeniden fedakârlığa davettir.
İslamiyet, halife-sultan çevresinde bütün müslümanları toplamayı başaramamıştı. Eğer tarih incelenirse fark edilecektir ki, İslamiyet hiçbir zaman kuvvetli bir bütünleştirici olamamıştır. Muhtemelen bu hareketin arkasındaki gerçek dürtü, Mustafa Kemal'in, İslamiyet'in Osmanlı İmparatorluğunun geriliğinin en önde gelen sebeplerinden biri olduğu yolundaki inancıydı. Bu tutum, sosyal hayatın özde milli; ama, biçimde İslami olması gerektiğine inanan Jön-Türk teorisyeni Ziya Gökalp'in tavrının ötesine geçmişti.
İslamiyet'in ilk parlak devirlerinde mazinin mahsulü olan hastalıklı âdetler bir zaman için kendini göstermeye ve nüfuz etmeye muktedir olamamışsa da, biraz sonra İslam'ın hakikatlerine sarılmaktan, İslamın esaslarına hareketlerini uydurmaktan ziyade mazinin miraslarından olan âdetleri ve inançları dine karıştırmaya başlamışlardır. 20 Mart 1923
''Mustafa Kemal'e göre İslam dini her şeyden önce akla, mantığa dayanan tabii bir dindir. Onun içindir ki, insanlık için son din olmuştur. Ona göre gerçek İslamiyet, dine sonradan bulaşmış batıl inançlardan, hurafelerden arınmalıdır.''
Sayfa 87
Reklam
162 öğeden 121 ile 130 arasındakiler gösteriliyor.