Türk Tarihinin Ana Hatları adlı kitap, "Her durumda, hayatın, herhangi bir tabiat harici etkenin müdahalesi olmaksızın, dünya üzerinde tabii ve zaruri bir kimya ve fizik seyri neticesi olduğunu kabul etmek gerekir," görüşünü öne sürüyordu. Ne var ki, din önemli bir sosyal ve psikolojik olgudur ve evrim geçirir. Ama şimdi insanoğlunun kendi gücünü keşfetmesiyle, toplum doyumun ve güvenin kaynağı haline gelmiş ve insanlığın olgunluğa giden yolda ilerlemesinin temelini oluşturmuştur. 4 Mustafa Kemal'in yarattığı tarih, yurtiçindeki İslam görüşüyle ve dışardan gelen küçültücülüklerle çatışmanın oluşturduğu bir sonuçtu. Mustafa Kemal tarih anlayışının halkına özgüven duygusu vermenin yanı sıra, onları ülkenin İslamiyet-öncesi dönemlere ait kültür mirasını koruyacak, daha iyi ve daha bilgili insanlar haline getireceğini umuyordu. Belirli bir dereceye kadar bunun sağlandığı söylenebilir.
Yayıncısı Falih Rıfkı Atay, Kemalizmi İslamiyet'in reformu olarak tanımlarken, dinin ibadet kuralları dışındaki bütün kurallarını iptal eden bir reform olduğunu söylemişti. Gerçekten de uygulamada böyle oldu. Türk Müslümanları ibadetlerini sürdürdüler ve Mustafa Kemal ne en yakın dostlarının ne de halkın özel ibadetlerine karıştı.
Reklam
750 syf.
·
Puan vermedi
Bu kitap yakın tarihimizi anlatan en iyi kitaplardan diyebilirim. Kitabın en iyi olmasında birkaç neden var: 1. Kitap Atatürk'ü tüm yönleriyle ele alıyor (Olumlu olumsuz her yönü) 2. Atatürk'ün veya yakınlarının bir görüşünü aktarırken bu görüşün tam zıttı olan görüşleri de aktarıyor ve kendi görüşünü de belirtiyor. 3. Kitabın anlatımı
Atatürk: Modern Türkiye'nin Kurucusu
Atatürk: Modern Türkiye'nin KurucusuAndrew Mango · Remzi Kitabevi · 2004600 okunma
Arzetmeliyim ki, Şükrü Efendi Hoca ve onu ve imzasını ileri süren politikacılar, sultan veya padişah unvanını taşıyan bir hükümdar yerine unvanı halife olan bir hükümdar koyarak beyanat ve müddeayatta bulunmuşlardı. Şu fark ile ki, herhangi bir memleket ve milletin hükümdarı yerine dünyanın aktarı muhtelifesinde, kütleler halinde yaşayan,
Sayfa 574
Diğer bir noktayı da, halk nazarında tebarüz ettirmek için şu beyanatta bulundum: Bir an için farzedelim ki, dedim; Türkiye, mevzuubahs vazifeyi kabul etsin.. Bütün âlemi islâmı bir noktada tevhit ederek sevku idare etmek gayesine yürüsün ve muvaffak dahi olsun! Pekâlâ ama, tahtı tabiiyet ve idaremize almak istediğimiz, milletler, derlerse ki, bize, büyük hizmetler ve muavenetler yaptımız, teşekkür ederiz. Fakat, biz müstakil kalmak istiyoruz. İstiklâl ve hakimiyetimize kimsenin müdahalesini muvafık görmeyiz! Biz kendi kendimizi sevk ve idareye muktediriz! O halde, Türkiye halkının bütün mesai ve fedakârlığı, sadece bir teşekkür ve dua almak için mi ihtiyar olunacaktır?! Görülüyordu ki, bir hava ve heves için, bir vehmü hayal için, Türkiye halkını mahvetmek istiyorlardı. Hilâfet ve halifeye vazife ve salâhiyet vermek fikrinin mahiyeti bundan ibaretti. Efendiler, halka, sordum; bir devleti islâmiye olan İran veya Afganistan, halifenin herhangi bir salâhiyetini tanır mı? tanıyabilir mi? Haklı olarak tanıyamaz. Çünkü devletinin istiklâlini, milletinin hakimiyetini muhildir. Millete, şunu da ihtar ettim ki, kendimizi, cihanım hâkimi zannetmek gafleti, artık devam etmemelidir. Hakikî mevkiimizi, dünyanın vaziyetini tanımamaktaki gafletle, gafillere uymakla milletimizi sürüklediğimiz felaketler yetişir! Bile bile ayni faciayı devam ettiremeyiz!
Sayfa 579
Efendiler, ecnebiler, hilafete taarruz etmiyorlardı. Fakat, Türk milleti taarruzdan kurtulmuyordu. Hilafete edenler, mileli islamiyeden, Türkü çekemiyenler değildi. Fakat, Çanakkalede, Suriyede, Irakta, İngiliz ve Fransız bayrakları altında Türklerle uruşan mileli islâmiye idi.
Sayfa 667
Reklam
332 öğeden 301 ile 310 arasındakiler gösteriliyor.