TEPEBAŞI'ndaki İngiliz Elçiliğinin bahçe kapısının önünde bavullu, torbalı, çantalı, sarıklı, fesli yüzden fazla Osmanlı toplanmıştı. Birbirleriyle itişerek, kakışarak, panik halinde, içeri girme ye, kapıdaki görevliler de düzeni korumaya, sığınmacıların birer birer içeri girmesini sağlamaya çalışıyorlardı. Bir İngiliz askeri içeri girmek
Sayfa 134Kitabı okudu
Dil konusu gelince Mustafa Hoca'nın ilgisi hemen artıyor. Bu meseleyle az uğraşmamış, defterler doldurmuş. İşte küçük bir deftere Türkçedeki beş yüze yakın kelimenin nereden geldiğini yazmış: • Diploma; Yunancada iki kere katlanmış anlamına geliyor. • Defter de aynı dilde 'diphteria' yani yüzülmüş hayvan derisinin değişik bir
Sayfa 166 - İletişim YayınlarıKitabı okudu
Reklam
“Kendini bilen, Rabb’ini bilir. Güzel sözdür. Rabb’ini bilen haddini bilir. Haddini bilen hayatı anlar. Kainatı ve cümle mahlukatı. Yaratılışı ve yaratılmışı. Tahammülü, sabrı ve şükrü. İyilik ve güzelliği…”
Sayfa 145Kitabı okudu
“Gözümüzü açtığımız kainatın rengi ve şekli aşktır. Görmek lazım. Nefesi ve sesi aşktır. Kulak kesilip duymak lazım.”
“Gözün muhabbeti, gördüğüne. Kalbin muhabbeti, inandığına.”
Reklam
Hanns Froemgen (Almanya)
Türk halkı, Ortaçağdan, yirminci yüzyılın tam ortasına atlayacak, öteki ulusları bir boy daha aşacaktır. Amerika olayı, bir kez daha yenilenecektir. Ama Mustafa Kemal, kendisini, çıplak Amerikanizmden koruyacak ölçüde uslu idi. Uygarlık, eğer temeli doldurulmuşsa, ruhun, halkın canlı güçleriyle kanamamış­sa, mekanik, ölü, katı bir şey gibi kalır. Devrimci yaratıcılık olayında da, özellikle Türk olan bir şeyin çıkması gerekiyordu.
• Risale-i Nur; ibadet yerinde ilim içinde hakikâta bir yol açmış. Sulûk ve evrat yerinde mantıkî bürhanlarla ilmî hüccetler içinde hakikatü'l-hakâika yol açmış. Ve ilm-i tasavvuf ve tarikat yerinde doğrudan doğruya ilm-i kelâm içinde ve ilm-i akide ve usûlü'd- din içinde bir velâyet-i kübra yolunu açmış ki, bu asrın hakikat ve tarikat cereyanlarına galebe çalan felsefi dalâletlere galebe ediyor" diye beyan buyurmuşlardır." Mustafa Sungur
Allah ehlinin edepleri sükut etmektir, uslu olmaktır. Uslu insan yalan demez, gıybet etmez, sövmez, iftirada bulunmaz,boş konuşmaz. Ehlullah sükut etmekle olur.
Cengiz Han: “Bir asker, barış zamanında dana gibi yavaş ve uslu olmadı. Sakat savaş zamanında av üstüne atılan atmaca kuşu gibi olmalı” derdi.
Reklam
okullarda bilmemek öğretilmiş uslu bir vatandaşım düşüncelerim yasaklanmış bir yabancı dil
okullarda bilmemek öğretilmiş uslu bir vatandaşım düşüncelerim yasaklanmış bir yabancı dil
Bugün de kimsenin tavuğuna kış demedim, kimseye hakaret etmedim, küfretmedim. Uslu uslu, işsiz işsiz dolaştım sokaklarda; gölgelerde aç oturdum.
Sayfa 45 - Dergah yayıneviKitabı okudu
Mustafa Kemal Atatürk'ün gönlü çok zengindi... Abartılı bahşiş vermeyi çok severdi. 1919... Erzurum kongresi'ne gidiyorlardı. Para ucu ucunaydı. Ankara'ya kadar yeter mi? diye sordu.
Kırmızı Kedi YayıneviKitabı okudu
"Eğer uslu durursa her şeyin düzeleceği söylenerek büyütülen çocukların, hayatları boyunca kaybettiklerini artık daha iyi anlıyordum.."
952 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.