Ahmet Mithat Efendi’nin “Çingene” eserini okurken insana, insanlar hakkında önyargıyla yaklaştım mı? İnsanları teninin, saçının ve doğduğu kökenine göre farkında olarak ya da olmayarak acaba bunca ömrüm boyunca böyle bir düşünceye kapılıp kalp kırdım mı? Sorularını peş peşe insana sordurarak insanı kitaba hapseden, kendisiyle cebelleştiren bir yapıt.
Çingene eseri genç ve zengin Şems Hikmet Bey’in arkadaşlarıyla ve hocasıyla Kağıthaneye çıktığı bir gün
yanlarına yemek ve para için Çingenelerin gelmesi ve Şems Hikmet Bey’in bu Çingeneler içerisindeki sesi güzel mi güzel, görünüşü güzel mi güzel Ziba’ya gönlünün düşmesiyle hikayemiz başlıyor.
Aklı ve kalbi bu genç Çingene’de kalan Şems Hikmet hocasıyla Çingenelerin hangi ırktan geldiği, dini inanışları hakkında derinlemesine bilgi alır ve yolunuz çizer.
Bu Çingene kızı ailesinden eğitim, edep ve sanat adına geliştirmek için almak isteyen, ailesinden gelebilecek tepkiler nedeniyle de başka bir konağa yerleştiren Şems Hikmet, artık ailesinden değil bütün İstanbul’un dilindedir.
Ailesi ve çevresinden bir “Çingeneyle” mi evleneceksin sorularıyla hayatından bunalan Şems Hikmet hayatından vazgeçmek ister.
“Madem ki bir Çingene kızını sevmek dünyayı böyle altüst etti, benim o dünyada ne işim kaldı? Dünya yine dünya ehline kalsın. İşte ben başımı alıp dünyadan çıkıyorum.”