Kısacası, Musul, Kerkük, ve Erbil, Misak-ı Milli’nin öngördüğü Türk vatanından “koparılmış, zorla alınmış” Türk illeridir.
Eğer Musul ve Kerkük Türkiye sınırları içerisinde kalsaydı büyükşehir belediyesi dem parti olurdu çünkü Türkler pek doğuda yaşamak istemez çoğunlukla ege ve Marmara göç ederdi Türkler.
Reklam
144 syf.
8/10 puan verdi
·
4 günde okudu
Osmanlı Ortadoğu'sunda bir Yolculuk
Seyahat Jurnali hakkında fikirlerimi beyan etmeden önce kitabın içeriği hakkında aktarmam gereken bazı bilgiler var ki kitabı okumamış kişiler için önemli olduğunu düşünüyorum. -Seyahat Jurnali adlı eser kronolojik olarak Tanzimat Döneminin sonlarına tekabül ediyor olsa da kitabın muhteviyatında edebi bir yön bulunmamakta. -Eser kurgusal bir
Seyahat Jurnali
Seyahat JurnaliÂli Bey · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2019718 okunma
Dünyayı terk etmeden Hatay’ı, Musul-Kerkük’ü topraklarımıza katmazsam, bilinsin ki gözüm arkada kalır…
Mustafa Kemal Paşa: “Lozan sonrası, Hatay ve Musul-Kerkük’ün Misak-ı Milli sınırları dışında kalmış olmaları aklıma geldikçe canım çok sıkılıyor, huzurum kaçıyor…
1950’li yıllarda Kore Savaşı’nda, Birleşmiş Milletlerin ordularına komuta edecek olan Amerikalı General Mac Arthur’un hatıralarından: “Dünyanın büyük devlet adamlarından biri olan Atatürk’le 1932’de Dolmabahçe Sarayı’nda yaptığımız görüşmede bana ‘Almanya’ya dikkat edin, eğer diğer devletler akıllı davranmazlarsa, bu haliyle Almanya ikiye bölünecek ve bundan en fazla Rusya kazançlı çıkar,’ dedi. ‘Sizin Türkiye’nin geleceği hakkında tasavvurlarınız nedir?’ diye sorduğumda ise; ‘Allah nasip eder, ömrüm vefa ederse, Musul, Kerkük ve Adaları geri alacağım. Selanik de dahil, Batı Trakya’yı Türkiye hudutları içine katacağım,’ cevabını verdi. Misak-ı Milli’den vazgeçmediğini, hedefe ulaşmak için ise uygun bir ortamın meydana gelmesini beklediğini anladım.”
Sayfa 160Kitabı okudu
Reklam
Huzur operasyonu çerçevesinde bölgedeki güvenlik alanın sınırları çizilirken, Musul ve Kerkük, sanıldığı gibi Batılı ülkeler tarafından değil, Türk Dışişleri Bakanlığı'nın ısrarlı baskıları ile güvenlikli bölge dışında tutularak, Saddam Hüseyin'in egemenliğinde bırakılmıştır. Dışişleri Bakanlığı'nın bu yaklaşımının arkasındaki temel düşünce şudur: Eğer Musul ve Kerkük gibi petrol bölgeleri güvenlikli bölgeye dahil edilir ise, Batı burada kendisine yeterli olacağı düşüncesi ile daha rahat bir Kürt devleti ilan eder. Silahlı bir örgütleri olmayan Türkmenlerin, peşmergeler karşısında da hiç bir şanslarını olmayacağı düşüncesi, Musul/Kerkük'ün Kuzey lrak'ta doğan yapının dışında tutulması sonucunu doğurmuştur.
Irak Türkmenleri, lrak'ın kuzeyinden itibaren Telafer, Musul, Erbil, Altunköprü, Kerkük, Tuzhurmatı, Kifri, Hanekin, Mendeli ve Bağdat'ın güneydoğusunda bulunan Bedre'ye kadar uzanan bir şerit şeklinde coğrafyada (ortalama 50 km eninde 250 km uzunluğunda) 16 şehir ve bu şehirlerin kırsal bölgelerinde yaşamaktadırlar. Irak Türkmenlerinin sayısı ile ilgili elde güncel somut bir sayım sonucu yok ise de, 1957 ve 1959 Irak nüfus sayımlarında Türkmen nüfusu sırası ile 500.000 ve 567.000 baz olarak alındığında lrak'ta ortalama nüfus artış hızı olan %3.296'1ık bir hız ile lrak'ta 1 994'de yaşayan Türk nüfusu 1.764.000 civarındadır. Oysa gerçek nüfusun 2 milyonun üstünde olduğuna dair elde çok güçlü veriler vardır. Bu veriler Türkmenlerin yaşadıkları bölgelerde ayrı ayrı yapılan araş­tırmaların sonuçlarının toplanması ile ortaya çıkmaktadır.
Türkiye'de genellikle Kerkük Türkleri olarak bilinen Irak Türkmenleri ile ilgili ne çok ciddi bir politika olmuştur ne de çok ciddi bir bilgi. Türkiye Cumhuriyeti'nin Musul-Kerkük politikası başta Afet inan olmak üzere yakın çevresine "Elime geçen ilk fırsatta Musul'u ve Kerkük'ü geri alacağım" diyen Mustafa Kemal Atatürk'ün vefatı ile son bulmuştur. Baas Partisi'nin 1968'de iktidara gelmesi ile başiatılan Türkmenlere kültürel haklar politikası çerçevesinde Türkiye ile bölgenin ilişkisinde bir yoğunlaş­ma gözlenmiş, Türkiye'den bölgeye uzmanlar yollanmıştır. Bu arada bölgede Türkmenler arasında Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinin kendilerini terk ettiği duygusu içinde, Türkiye'de kendilerine tek ilgi gösteren siyasal örgüt olarak gördükleri MHP'ye karşı bir ilgi gelişmiş, yoğun bir MHP'lileşme süreci başlamış, hatta bölgeye giden dönemin Türkiye Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'e Türk bayrakları ile sevgi gösterilerinde bulunan Türkmenler "Başbuğ Türkeş" diye tempo tutunca ortaya, hem Türk hem Iraklı yetkililer için zor bir durum çıkmıştır.
PKK'nın Kuveyt krizinden faydalanarak sınır şeridine kayması Türkiye ile Musul-Kerkük arasındaki bağı zayıflatmak isteyen Irak, lran ve Suriye tarafından da desteklenmiştir. PKK için olumlu bir diğer gelişme ise yıllarca Saddam Hüseyin'in yanında Barzani ve Talabani'ye karşı savaştıktan sonra onlarla birlikte Bağdat'a karşı ayaklanan Bradost, Ako, Amadiye, Sindi, Bervari, Mızuri, Surçi, Herki, Pışdari, Gaf, Hoşnav, Rekani, Dostki gibi aşiretlerin içine düştüğü zor durumdur. Artık Saddam ile düşman olan ama eski düşmanları Barzani ve Talabani ile dost olamayan bu aşiretlerden bazıları içinde bulundukları güvensizlik sürecinde düşmanımın düşmanı dostumdur mantığı ile PKK ile dostluk kurmaya başlamışlardır. PKK bu dönemde 1988'de Kuzey Irak Kürtleri arasında başlattığı siyasal zemin arama çalışmalarını yeni bir aşamaya taşımış ve 8 Haziran 1991 'de Osman Öcalan'ın denetiminde PKK'nın Kuzey Irak kolu olan PAK kurulmuştur.
Reklam
Türkiye'de de Saddam Hüseyin'e karşı ikinci bir cephenin açı­lıp açılmayacağı, Cumhurbaşkanı Özal ile hükümet ve parlamento arasında bir sorun olmuş, Cumhurbaşkanı'nın Kuzey lrak'ın Musul ve Kerkük de dahil olmak üzere işgal edilmesirıi isteyen politikasına karşı çıkan Genelkurmay Baş­kanı Org. Torumtay, Cumhurbaşkanı'nı protesto ederek görevinden istifa etmiştir. T. Özal, "aktif ve dinamik tutum ve riskin göze alınması" kavramları ile meseleye yaklaşırken, Genelkurmay'ın kavramları "ileriyi görüş ve soğukkanlı­lık" olmuştur.
Kutsal kitaplarının yazdığı vaat edilmiş topraklara geri dönebilmek umutlarından asla vazgeçmediler; Nil’den Fırat’a kadar uzanan vaat edilmiş topraklar içinde biz de varız, Adana’dan Van’a kadar. Yunan’ın Megalo İdea’sı gibi bir şey, eski Bizans topraklarını ele geçirmek arzuları gibi. Bu büyük idealin içinde bizim topraklarımız da var, İstanbul, Ege bölgesi gibi. Suriye’nin de emelleri var topraklarımızda, Hatay üzerinde hak iddia ediyor kendi kendine, Ermenilerin Doğu Anadolu bölgesi üzerindeki emelleri gibi. Rumlar da toprak istiyor bizden, Pontus Rum Devleti’ni kurmak istiyorlar Karadeniz’de. Fener Rum Patriği de Vatikan gibi devlet olmak istiyor, bizim topraklarımız içinde, devlet içinde devlet olmak istiyor. Bir de Kürt devletini kurmak isteyenler var doğuda, hem de Büyük Kürt Devleti’ni, bir de onlara destek olanlar var Amerika gibi, İsrail gibi. Bunlar içinde en garibi biziz, kimseden bir şey istediğimiz yok, Misak-i Milli sınırları içinde olan Musul ve Kerkük hariç. Bunda da elbet hakkımız olacak çünkü Mustafa Kemal ve arkadaşları çizdi bu sınırları, Türk kentleri bunlar. Ama hiç büyük hedeflerimiz olmadı bizim Yahudilerin olduğu gibi, Yunanlıların olduğu gibi; etliye sütlüye karışmayan kendi halinde yaşayan garipleriz biz.
Şortla askeri kıta denetlemesinin yanı sıra, kendi kullandığı arabayla Boğaz Köprü­ sü'nden geçmesi, eşi Semra Özal'a arabayı sürerken "Bir kaset tak da neşemizi bulalım" demesi, bu cümleden sayılabilir. Ancak asıl hamlesi şüphesiz Birinci Körfez Savaşı sırasında ABD'nin yanında yer alması ve Musul-Kerkük petrolleri konusunda "Bir koyup üç alma" politikasını orduya kabul et­ tirme çabasıydı.
448 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
1 saatte okudu
Dikkat spoiler içerir. Fetullahçı yazardan yıllarca gazetecilik yaptığı Azerbaycan ve Hazar denizindeki petrollerine ait detaylı bir araştırma eseri. Yüzlerce yıldır petrolün varlığının bilinmesinden başlıyor ve 1800lü yılların sonunda Çarlığın buradaki petrolü kullanması, o dönem Bakü'de olan Stalin' in işçileri isyana sürüklemesi,
Hazar'ın Kurtlar Vadisi
Hazar'ın Kurtlar VadisiFaruk Arslan · KaraKutu Yayınları · 20055 okunma
Resim