Aslında ben insanları seviyorum, birçok arkadaşım olsun istiyorum, fakat nasıl anlatsam aslında basit bir hareket veya laftan ötürü, "Ulan yanlış bir şey mi yaptım!" diye düşünmekten kendimi alamıyorum.
Şairin özgeçmişi ile başlayalım. Didem Madak, 1970 İzmir doğumlu. Hukukçu. Genç yaşta göçenlerden... 41 yaşında Kolon kanserinden vefat ediyor. Mutsuz bir hayat yaşamış.. 13 yaşındayken annesi ölmüş, babası tekrar evlenmiş. Bundan sonra babası ile olan geçimsizlikleri, kendisinin yaptığı başarısız bir evlilik ve genç yaşta yakalandığı kanser, bunlardan birkaçı...
Şairi ilk, kitaba adını veren şiiri ile tanıdım. Hayli uzun bir şiir. Sonra, Siz Aşktan N'anlarsınız Bayım şiiri ve diğerleri.. Zaten hepi topu dokuz şiir var kitapta. Dokuz uzun şiir. Şiirlerin hepsi de şairin hayatı gibi, hüzünlü..Hayatının yansıması dizeler okuyorsunuz.. Okuyun derim. Özellikle melankolik karakterler, Ah'lar Ağacı sizin için ideal bir şiir kitabı. Bazı cümlelerinden şairin tasavvufla ilgilendiğini anlıyoruz. Mesela,
"Teyzem öldü.
Kırkı yeni çıktı
En iyi hikayeleri ölüler anlatır
Ölülerin anlattığı hikayeler
İnşirah suresi gibi insanı ayartır..." diyor, Müsveddeler şiirinde..
Ağlayan Kaya şiirinde ise,
"Kalbim!
Şiirimin Hacer’ül esved taşı
Hadi ama baylar,
Bakın kaldıramıyorum,
Yardım edin de şunu yerine koyalım... " diyor...
Ahlar Ağacı şiirini Eser Gökay'dan dinlemenizi öneririm. Güzel yorumlamış..
Metis Yayınları'ndan çıkan kitap, 73 sayfa..
"Anlatarak bitiriyorum hayatı
Bilmiyorum başka nasıl bitirilir bir hayat
Bir çiçek çizdim bu akşam avucuma
İsmini her şey koydum
Simli ojeler sürdüm yalnızlıktan sıkıldığımdan.
Müsveddesi gibi şimdi tırnaklarım
Yıldızlı bir gecenin."
Mektuplardan oluşan kısa bir roman olan İnsancıklar 1844-45 kışında birkaç kez yenilenerek yazıldı. Bu kitabın eleştirmenlerce keşfi Rus edebiyat tarihinin en ünlü olaylarından biridir. Dostoyevski mayısta müsveddeleri, Mühendislik Akademisi'nden tanıdığı, kendisi gibi edebiyat meraklısı olan Grigoroviç'e verdi. Grigoroviç de bunları, şiirleri kendisini şimdiden edebiyat dünyasına tanıtmış olan genç yazar Nekrasov'a götürdü. Bu ikisi müsveddeleri okumaya başladılar, bütün geceyi okumakla geçirdiler.
Sabahın dördünde gelip Dostoyevski'yi uyandırdılar, bir şaheser yazmış olduğunu söyleyip kutladılar. Müsveddeler edebiyat hiyerarşisinin basamaklarında yükselmeye devam etti. Nekrasov bunlan Belinski'ye verirken, "yeni bir Gogol doğdu" diyordu. Ünlü eleştirmen kısa bir kuşku anından sonra Nekrasov ile Grigoroviç'in yargılarını onayladı. Üç gün sonra Dostoyevski Belinski'ye tanıştırıldı. "Anlıyor musun?" diye bağırdı Belinski, "yazdığın şeyin ne olduğunu anlıyor musun? .. Yirmi yaşındayken bunu anlaman olanaksız." Ve karşısındaki mutlu, şaşkınlıktan ağzı açık kalmış genç yazara eserinin önemini anlatmaya başladı. "Ben gerçekten bu kadar büyük müyüm?"; Dostoyevski kendisine böyle soruyordu ve otuz yıl sonra, bu sahneyi hayatının "en mutlu, en büyüleyici anı" olarak nitelendiriyordu.