Reklam
dağlarda bir çin lokantasıydık senle ben müşterisiz mütemadiyen ağlamaklı için için eğlenceli temiz..
Sayfa 10 - PDFKitabı okuyor
Bir bıçak mütemadiyen ve gaddarca göğsümü oyuyor ama ben gökyüzüne bakmaya devam ediyorum. Başka çarem yok çünkü.
Saatler/Geyikler
doğuya bakan yüzünle bak bana ve kalbimin porselen gibi olduğunu hiç unutma. çocuk gibi olduğumu söylemiştin zaten. çocuk gibi yaz- dığımı biliyorum bu kitapta. kırmızı mürekkeple boyanmış bir çocuk başı uyuyor kalbimde. fosforlu gözleri açıklanamayan şeylerin merkezi gibi. tıpkı bunun gibi açıklanamayan şeylerin merkezi olsun isterdim
Kastamonu'da lise talebelerinden bir kısmı yanıma geldiler. "Bize Halık'ımızı tanıttır, muallimlerimiz Allah'tan bahsetmiyorlar." dediler. Ben dedim: Sizin okuduğunuz fenlerden her fen, kendi lisan-ı mahsusuyla mütemadiyen Allah'tan bahsedip Hâlık'ı tanıttırıyorlar. Muallimleri değil, onları dinleyiniz. Mesela, nasıl ki mükemmel bir eczahane ki her kavanozunda hárika ve hassas mizanlarla alınmış hayattar macunlar ve tiryaklar var. Şüphesiz gayet maharetli ve kimyager ve hakîm bir eczacıyı gösterir...
Reklam
Sahih bir hadiste Allah'ın şu sözü vârit olmuştur:
Kulum, bana mütemadiyen Ben onu sevinceye dek nafilelerle yaklaşır. Onu sevdiğim zaman Ben onun işiten kulağı, gören gözü, kavrayan eli, yürüyen ayağı olurum. Benimle işitir, benimle görür, benimle kavrar, ve benimle yürür."
Sayfa 186Kitabı okudu
Bir yerlerden gelenler, bir yerlere gidenler, hepsi nereden bulup buluşturduklarını kavrayamadığım telaşlara adanmışlardı. Mütemadiyen koşturuyorlardı. Bu delişmen hevesi merak etmiştim daima. Çünkü ben koşacak kadar çok istemeyi bilmiyordum hiç kimseye, hiçbir şeye, hiçbir yere varmayı.
Ülkede olanlarla ilgili en ufak bir şey duyduğumda anksiyete nöbetleri geçirir olmuştum. Her şey tepetaklak gidiyordu ve düzeltmek için elimden bir şey gelmemesi çileden çıkmama sebep oluyordu. Kişisel sorunlarım yetmiyormuş gibi bir de üstüme bunlar çöküyordu. Ülke sanki kanser olmuş gibiydi ve her sabah yeni bir hücresini daha kaybediyordu. O kaybettikçe ben yenilmiş hissediyordum. Ölümünü izlemek değil kurtarmak için ne bileyim bir kemoterapi filan bir şey yapmamız gerektiğini düşünüyordum. Ama karşımda devlet vardı. Durumu sistemli olarak bu hale getiren, kulakları hiç duymayan, sadece koskocaman bir ağızdan ibaret olan devlet. Mütemadiyen çiğniyor, yutuyor ve n’apıyorsun demeye kalmadan suratıma doğru geğiriyordu sanki.
İletişim YayınlarıKitabı okudu
Ülke sanki kanser olmuş gibiydi ve her sabah yeni bir hücresini daha kaybediyordu. O kaybettikçe ben yenilmiş hissediyordum. Ölümünü izlemek değil kurtarmak için ne bileyim bir kemoterapi filan bir şey yapmamız gerektiğini düşünüyordum. Ama karşımda devlet vardı. Durumu sistemli olarak bu hale getiren, kulakları hiç duymayan, sadece koskocaman bir ağızdan ibaret olan devlet. Mütemadiyen çiğniyor, yutuyor ve n’apıyorsun demeye kalmadan suratıma doğru geğiriyordu sanki. Mevzuyu çok şahsi algılamaya başlamıştım. “Hişş, değişik, sana diyorum sana, kürtaj mürtaj nasıl konuşmalar lan onlar öyle, git efendi gibi evlen ve 3 çocuk doğur. îçki mi, kırarım çeneni ne içkisi, ayran var otur iç işte. Öyle kızlı erkekli takıldığınızı da görmeyeyim. Yıkarım sinemanızı, sökerim ağacınızı, akıllı olacaksınız lan! Biz Osmanlı torunuyuz, ecdadımız, örfümüz, ananemiz, biz biz BÎİÎİİZZZ!”
Reklam
Senin sözünü söyleyip mütemadiyen seni anmak, beni süküta mecbur etti. Seninle meşgul olmaktaki zevk ve lezzet beni işsiz bıraktı. Senin tuzağından gönlüm evine kaçtm. Halbuki gönlüm tuzak oldu ve ben gene sana tutuldum.
Çin Lokantası
dağlarda bir çin lokantasıydık senle ben müşterisiz mütemadiyen ağlamaklı için için eğlenceli temiz.. çevresinde çizgifilm hayvanlarının oynaştığı bir çin lokantasıydık dağlarda senle ben bir tahta masa iki iskemleyle sınırlıydı ülkemiz
Sayfa 13 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
"O kadar söylüyorum, benimle hiç komşuya bile gitmiyor, evde kapanıyorsun! Bu hep böyle devam ederse senin halin ne olur? Alimallah perili olursun!" dedi. "Ne yapayım anne?" "Benimle gel... Birkaç insan yüzü görüp derdini avut!" "Sıkılıyorum!" "Burada pek mi eğleniyorsun?" Hakikaten burada pek mi eğleniyordu? Mütemadiyen gülen ve şarkı söyleyen arkadaşların yanı bu sessiz ve soğuk evden daha mı sıkıcıydı! Bu düşünce bir anda Muazzez'in zihninden geçti. Anasına verecek bir cevap bulmayarak: "Ne bileyim ben, anneciğim, yapamıyorum işte!" dedi. Şahinde eliyle yavaş yavaş onun dizine vurarak ve sallanarak: "Beni dinle, kızım!" dedi. "Bak, daha yaşın on beş, diri diri mezara girdin. Senin bu halini gördükçe benim yüreğim kan oluyor. Nedir bu körpe yaşta kızımın tecellisi diyorum. Ben de anayım!" Şahinde ağlamaya başladı. Muazzez'in de gözleri yaşarmıştı. Elini annesinin boynuna sardı. Şahinde titrek bir sesle devam etti: "Ben evde durmayıp gidiyorum ama, keyfime mi gidiyorum sanıyorsun? Evde kalıp senin halini görmeye yüreğim dayanmıyor da ondan. Bir şeydir başımıza gelmiş, kader böyleymiş deyip çekeceğiz, herhalde sonunda bir hayır vardır. Ama insan derdinin üstüne kapanıp oturursa deli olur. Gelip şu kadın benim anamdır deyip bana içini açmıyorsun... Böyle evlatlık olur mu? Herkes inkâr edilir, ana inkâr edilmezmiş. Ben seni dokuz ay karnımda taşıdım. Sen bana elden beter muamele edersen Allah razı olur mu?"
Sayfa 183 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
… Ama ben, o zamanlardaki genç kız senin unutkanlığını henüz kavrayamamıştım, zira aklım fikrim mütemadiyen sende olduğundan, senin de beni sık sık düşündüğün, beni beklediğin gibi çılgınca bir hayale kapılmıştım; sana hiçbir şey ifade etmediğimi,içinde benimle ilgili en ufak bir hatıra bile olmadığını bilsem nefes alabilir miydim zaten! Ve senin içinde beni sana hatırlatan hiçbir şey olmadığını, senin hayatından benimkine bir örümcek iplikçiği kadar incecik bir hatıranın bile uzandığını gösteren o bakışın karşısındaki uyanışım, benim gerçekliğin uçurumuna ilk yuvarlanışım, kaderimi ilk sezişim oldu.
Ülke sanki kanser olmuş gibiydi ve her sabah yeni bir hücresini daha kaybediyordu. O kaybettikçe ben yenilmiş hissediyordum. Ölümünü izlemek değil kurtarmak için ne bileyim bir kemoterapi filan bir şey yapmamız gerektiğini düşünüyordum. Ama karşımda devlet vardı. Durumu sistemli olarak bu hale getiren, kulakları hiç duymayan, sadece koskocaman bir ağızdan ibaret olan devlet. Mütemadiyen çiğniyor, yutuyor ve n’apıyorsun demeye kalmadan suratıma doğru geğiriyordu sanki. Mevzuyu çok şahsi algılamaya başlamıştım. “Hişş, değişik, sana diyorum sana, kürtaj mürtaj nasıl konuşmalar lan onlar öyle, git efendi gibi evlen ve 3 çocuk doğur. İçki mi, kırarım çeneni ne içkisi, ayran var otur iç işte. Öyle kızlı erkekli takıldığınızı da görmeyeyim. Yıkarım sinemanızı, sökerim ağacınızı, akıllı olacaksınız lan! Biz Osmanlı torunuyuz, ecdadımız, örfümüz, ananemiz, biz biz BÎİÎİİZZZ!”
İletişim Yayınları
1.172 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.