Doğumlarla nüfus artışı neredeyse hiç olmuyordu.
Çocuk sahibi olma fikrine pek de sıcak bakılmıyor, çocukların verdikleri zahmetin çok fazla olduğu düşünülüyordu. Genel düşünce çok masraflı oldukları yönündeydi, büyüyene kadar
çok masraf çıkarıyorlar, hemen hiçbir şeyi geri ödemiyorlar, ödediklerine lütuf gözüyle bakıyorlar, onları dünyaya getiren ebeveynlerine müteşekkir olmuyorlar, hatta tam tersine, büyük çoğunluğu, kendilerine verilen yaşam hediyesini istekleri dışında
zorla verilmiş bir yükümlülük olarak görüyorlardı. Minik ayakların patırtısı büyük dertlerin yaklaşması demekti. Çocuklar tuhaf ve saftır, bunun pek çok örneği mevcut, fakat bu, çocuk sahibi olmak için yeterli bir neden değil. Rüya Ülkesi’nde insanlar var olan kuşağın bile bir kazanç beklemediği bilinmeyen gelecek
için değil, her an yeni olaylara gebe olan şimdiki* zaman için
yaşıyorlardı. Çocuk sahibi olarak sinirlerimizi daha kötü duruma getirmek, ya da karılarımızın yaşlanmasına neden olmak istemiyorduk. Çocuk sahibi olmak isteyenler sadece tek çocuk yapıyordu, daha çok çocuğu olanlar çocuklarını gelirken dışarıdan getirmiş demekti. Dokuz çocuğu olan bir aile
vardı, çok ender görülen bir durum olduğu için daha sonra onlardan yeniden söz edeceğim. Dahası, Rüya Ülkesi ’nde yaşayanların bir' çoğu çocuk sahibi olmaya uygun değildi.
ALTIKIRKBEŞ YAYIN 1. baskı: Mart - 2003 (İkinci Bölüm: Patera)