İbn Arabi felsefeye karşı duyduğu ilgiyi ve sevgiyi açıklamaktan geri durmaz. Futûhat'ın 226. bölümünde şöyle der: "Felsefe sırf felsefe olduğu için kötülenemez. İlahiyatla ilgili konularda hata ettikleri için yerilmişlerdir. Filozof muhibb-i hikmet, yani hikmeti seven mânasına gelir. Şüphe yok ki, aklı başında olan herkes hikmeti sever. Ancak ister Mutezile olsun, ister filozof olsun isterse nazar ehli olan diğer sınıflardan birine mensub bulunsun, fikir ehli olan herkesin ilahiyat bahsinde hatası doğrusundan fazladır".
Sayfa 143
"Gazzali, İslam'da bilimi bitirdi!" söylemi
Basmakalıp bir ezber olarak "Gazzali, İslam'da bilimi bitirdi!" söylemi üzerinde durulur. Buna sebep olarak çoğunlukla onun, "nedenselliğin zorunlu oluşuna" yönelik tenkitleri gösterilir. Bunu söyleyen kişi, zanneder ki İslam'da nedensellik tenkidini Gazzali icat etti. Oysa Mutezile hariç, Eş'ari ve Maturidi kelamcılar arasındaki ekseri görüş, "nedenselliğin zorunlu olmadığı" yönündedir. Aslında Batılı yazarlar, bu metinlerden habersizdirler. Gazzali ile ilgileri de Meşşai geleneğe olan ilgilerinden kaynaklan- maktadır. Zira Meşşai geleneği, nispeten Yunan'a benzemesi sebebiyle anlayabilmektedirler. Bu, kelam literatürüne vukufiyetleri açısından güzel bir örnektir.
Sayfa 347
Reklam
Mutezile
Tanrı'ya insansal nitelikler yakıştırmak; onu öç alıcı, cezalandırıcı, armağan verici saymak, tanrılık düşüncesine aykırıdır. Bu bağlamda Kur'an da tanrı sözü değil, insan ürünüdür ve mahluktur, yani sonradan meydana getirilmiştir. Mucize diye bir şey yoktur. Evrende akıl dışı hiçbir olgu gerçekleşmez.
Okudukların zihninde nasıl bu kadar yer ediyor
"Bir gün Süleyman Uludağ'a, " Okudukların zihninde nasıl bu kadar yer ediyor da unutmuyorsun" dedim. " Ben bir meseleyi okurken kendimi o meselenin dışında hissetmem. Mesela Mutezile mezhebini okurken kendimi Mutezile mezhebinden biri olarak düşünür ve kendi mezhebimi öğreniyorum diye okurum. Daha sonra ben Mutezile mezhebine muhalif biri olsaydım bu mezhebin görüşlerini hangi hususlarda tenkit edebilirdim diye bir defa daha okurum. Artık o mesele benim zihnime bir daha çıkmamak üzere yerleşmiş olur" derdi" Ahmet Lütfi Kazancı, Kendimi Anlatayım Dedim, s. 201-202.
Allah için vâcip olan bir şeyden bahsedilemez.
3- Mutezile taifesi, kendisine itâat edenleri mükâfatlandırmayı Allah teâlâ için vâcip saymışlardır. Gerekçeleri de, iyiliği karşılıksız bırakmanın zulüm ve haksızlık olması, bunun da Allah Teâlâ'ya yakışmamasıdır. (Mutezile benzer bir gerekçe ile, günah işleyenleri cehennemde yakmanın da Allah Teâlâ için vâcip olduğunu ileri sürmüşlerdir.) Ehl-i sünnet ise, yaratıklara karşı hiçbir muâmelenin Allah Teâlâ için vâcip olmadığını söylemişlerdir. Çünkü vâcip olmak, hürriyet ve serbestliği sınırlandırır. Sınırlı olmak ise, Allah Teâlâ'ya yakışmayan bir kusurdur. Allah Teâlâ elbette ki, iyilikleri mükâfatlandırır, ancak bu O'nun lütuf ve rahmetinin eseri ve adaleti sevmesinin sonucudur. (Kötülükleri cezalandırması da bu gibi sebeplerdendir.)
Mutezile, cedeldeki maharetini kullanarak hristiyanıyla, ateistiyle binlerce gayrimüslimin İslam'a girmesine vesile olmuş bir fırkadır. Ancak bu, onların "ehl-i bidat olarak anılmasını engellememiştir. Günümüz ehl-i bid'atinin de birtakım İslamî meseleleri sahiplenip dillendirmesinin,İslam adına her söylediklerinin doğruluğuna delil kılınması son derece büyük bir hatadır.
Reklam
159 syf.
·
Puan vermedi
·
32 saatte okudu
Kitabı çok kıymet verdiğim bir hocamın tavsiyesiyle alıp okudum. Kitapta büyük çoğunlukla Risale-i Nur'dan faydalanılmış ancak yazar bunun yanında birçok farklı kaynaktan da beslenmiş. İçerisinde insanın aklına kadere dair gelen neredeyse bütün sorular cevaplanmış. Kader ve kaza kavramları, İslam'ın ulaşmadığı insanlara karşı adaletin nasıl olacağı, mezheplerin bu meselelere bakış açısı, ehl-i sünnetin itidali, tevekkül, ecelin belli olup olmaması, kişilerin sorumlulukları gibi meseleler şahane bir dil ile açıklanmış. Kitapta sorular cevaplanmakla birlikte, kaderi büsbütün anlamak değil ve fakat Allah'a imanda olduğu gibi en temelde sırrına vakıf olmasan da terazinin çektiği siklet kadarıyla anlayıp, kalanında inanmanın söz konusu olduğu da anlatılmış. Kadere dair kitapta en beğendiğim alıntıyı incelememe ekliyor ve kaderle ilgili soruları olanlara ısrarla tavsiye ediyorum. Birisi Erzurum'dan, diğeri İstanbul'dan iki kişinin Ankara'da buluştuklarını farzediniz. Bunlardan birisi Mutezile görüşüne uygun olarak, ''Buraya gelmeseydik görüşemezdik'', diğeri ise Cebriye görüşü istikametinde, ''Kaderde görüşmemiz yazılmıştır. Buraya gelmeseydik de görüşürdük'' dese, her iki ifade de hatalı ve batıldır. Ortada bir buluşma vardır ve bu hadise daha meydana gelmeden, Cenab-ı Hakk'ın malumudur. O halde kader, söz konusu iki kişinin o mekan ve zamanda buluşmalarıdır. Onların Ankara'ya gitmemeleri farz edildiğinde, bir başka yerde buluşup buluşamayacakları hususunda hiçbir şey söylenemez...
Kader Nedir?
Kader Nedir?Mehmed Kırkıncı · Zafer Yayınları · 200447 okunma
İnşikak-ı kamer mucizesinin konu edildiği pek çok ekole ve esere müracaat ederek bu hadisenin tahakkuku konusunda âlimlerin İslam tarihi boyunca taşıdığı hakim kanaati ortaya çıkarmaya çalıştık. Görüldüğü üzere İslami ilimlerin tefsir, hadis, kelâm ve tasavvuf sahasında -ehl-i sünnetten- hiç kimse bu mucizeyi inkâr etmemekte ya görülme şeklini ve imkânını tartışmakta yahud el-Kamer süresinin ilk ayetin bu mucizeye delâlet edip etmediğini konu edinmektedir. Mutezile içerisinden Nazzam ve Ebů Bekir el-Asam (ö. 235/949) gibi istisna isimlerin ve İslam felsefecilerinin dışında yine kimsenin topyekün inkârına rastlamamaktayız. Fakat ne yazık ki dinimizi oryantalistlerden öğrenme garabetine duçar olduğumuz zaman diliminden bugüne bu inkâr tavrı artmakta ve İslamî ilimler müktesebatına sırt çevrilmektedir
İsmet sıfatının peygamberlerde mevcudiyeti hususunda Ehl-i sünnetin icmâı olmakla beraber Mutezile, Şia ve Selefi ekolden isimlerin de aynı kabulde olduğunu zikretmemiz gerekir. İstisna olarak anılabilecek ehl-i bidat fırkalar Hariciyye, Haşeviyye ve Kerramîyye zümreleridir.
Ibn Battål (rahmetullahi aleyh): "Resûlullah'tan (sallallahu aleyhi ve sellem) gelen hadisler onun recmi emrettiğini göstermektedir. Ali'nin (radıyallahu anh) şu sözunü görmez misin: 'Resûlullah'ın sünneti olarak recmettik. Ömer de recmetti. O hâlde recim Resûlullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) sünneti, raşid halifelerin uygulaması ve ilim ehlinin imamlarının ittifakı ile sabittir. Bu isimler arasında Medine ehlinin imamı Målik b. Enes, Şam ehlinin imamı Evzāi, Sevri ve Irak ehli, Şâfii, Ahmed b. Hanbel, İshak b. Råheveyh ve Ebû Sevr vardır. Hâriciler ve Mutezile recim cezasını Allah'ın kitabında olmadığı gerekçesiyle reddettiler. "
Sayfa 220Kitabı okudu
Reklam
Herkesin kitabının okunacağına, herkesin mükafat veya ceza göreceğine iman ederiz. Sırat ve amellerin tartılacağı Mizan'a iman ederiz. Bunlar haktır. Bütün bu hususlar, çok sayıda rivayetle sabit olduğu ve bir kısmına da ayetler delalet ettiği için, bid'at fırkaların önemlice bir kesimi bunlara da iman etmiştir. Günümüzde bütün bunların inkar edildiğini biliyorsunuz. Bu inkarcıların, Mutezile'nin eline su bile dökemeyeceğini akıldan çıkartmayalım. Biz Mutezileye bid'at ehli diyoruz ama bu günümüz bid'atçıları Mutezileyi mumla aratacak, onlara rahmet okutacak kadar ileri gidiyorlar.
Sayfa 235 - Rihle Kitap
Allah(c.c), Musa(a.s) ile Konuştu
Hepsinin zahiri, Musa aleyhisselâm'ın bir kelâm-ı lâfzî işitmiş olmasıdır. Burada Mutezile demişlerdir ki: من الشجرة sarahatiyle Musa aleyhisselâm nidayı şecereden işitmiştir. Ve bu nidâ ile mütekellim olan da, Allah Teâlâ'dır. Halbuki Allah Teâlâ bir cisimde olmaktan münezzehtir. Demek ki, Allah Teâlâ'nın tekellümü ancak bir
Sayfa 205 - Cild 6 28/30 tefsiriKitabı okuyor
Bu ne :D?
Hariciler ve Mutezile büyük günah işleyenlerin dinden çıkacağını söylemişler. Hariciler "dinden çıkar ve kafir olur" der, Mutezile "dinden çıkar ama kafir olmaz, fasık olur'' der. Yani iman ile küfür arasında bir yerde kalır der.
Sayfa 204 - Rihle Kitap
Kaderiyye -Mutezile- mezhebinin öncülerinden biri olarak kabul edilen Amr b. Ubeyd (v. 144 h.) İbn Mes'ud'dan rivayet edilen "Bir kimse anasının karnında kırk gün kaldıktan sonra kan pıhtısı haline gelir ... Sonra onun eceli, rızkı, said mi şaki mi olacağı belirlenir" hadisi hakkında şöyle demiştir: "Eğer bu hadisi A'meş söylerken duysaydım onu yalanlardım. Zeyd b. Vehbi söylerken işitseydim reddederdim. Abdullah b. Mes'ud'dan duysaydım kabul etmezdim. Peygamberi bu hadisi söylerken görseydim reddederdim. Allah'ın söylediğini işitseydim O'na derdim ki; 'senin bizden aldığın misak böyle değildi."
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.