Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Sevda muharebesi pek müthiş, pek acıklıdır.
Kafamda laf lafı açtı
Sinagoglar ve camiler müthiş hayranlık uyandırır bende. Kiliseler korkutur pek hoşlanmam. Barokmuş, Gotikmiş, Viktoryaymış pek bana göre değildir. Bundan mütevellit bir süredir gün batımında cami fotoğrafı çeken birine dönüştüğümü tam bugün fark edip panikledim. "Gün batımında cami fotoğrafı çeken birine dönüşmenin" panikleyecek yanı ne? Yoksa sıkıcı olmaktan mı endişeleniyorum? Neden ki? İnsanları eğlendirmezsem beni sevmekten vaz mı geçerler? Sevginin performansa dayalı olması gerektiğini bana düşündüren ne? Oha erkeklerde ki performans kaygısı da böyle bir şey mi acaba?
Reklam
Herkes hayatında bir kez dahi olsa tiyatroya gitmeli müthiş bir şey yaa insan bundan nasıl mahrum olabilir..
"İçimde müthiş bir hafiflik, bir genişlik duyuyorum. Belki de hakikaten sevmek budur. Belki de ben şimdiye kadar sahiden sevmenin ne olduğunu bilmiyordum."
Gölge olmadan ışık olmaz. Çürümüşlük olmadan yaşam olmaz. Düşkünlük olmadan varlık olmaz. Cinnet de bunlardan farklı değildir. Biçim olarak sıkıcı ve sıradan, ama fikir olarak müthiş ve muazzam.
Sayfa 296 - Yurt KitapKitabı okudu
Kemikleri dişlerle parçalamak yasaktı, ama sana serbestti. Sirkeyi höpürdeterek içmek yasaktı, ama sana serbestti. Asıl mesele, ekmeğin düzgün kesilmesiydi; ama bu işi üzerinden sos damlayan bir bıçakla yapıyor olman önemsizdi. Yemek artıklarının yere dökülmemesine dikkat edilmesi gerekiyordu, ama sonunda çoğu senin oturduğun yerin altında olurdu. Sofrada yalnızca yemekle ilgilenilmeliydi, oysa sen tırnaklarını temizleyip keser, kurşunkalemlerini yontar, kürdanla kulaklarını temizlerdin. Lütfen baba, beni yanlış anlama, bunlar aslında bütünüyle önemsiz ayrıntılardı, ancak benim gözümde müthiş yetkin biri olan senin bana koyduğun kurallara uymamanla benim için ezici olmuşlardı.
Reklam
O zamanlar, evet o zamanlar her bakımdan yürekten dirilmeye ihtiyacım olabilirdi. Senin sırf fiziki yapın bile beni eziyordu. Örneğin aynı kabinde sıklıkla soyunduğumuzu anımsıyorum. Ben sıska, çelimsiz, kuruydum; sen güçlü, boylu boslu ve iriydin. Daha kabindeyken bile kendimi acınası bulurdum, üstelik yalnızca senin değil bütün dünyanın karşısında bu böyleydi, çünkü sen benim için her şeyin ölçütüydün. Sonra kabinden çıkıp insanların karşısına geçtiğimizde senin elinden tutmuş, tahtalara yalınayak ve ürkerek basan, sudan korkan küçük bir iskelettim: İyi niyetle bana durmadan gösterdiğin ancak beni derinden utandıran yüzme hareketlerini tekrarlamayı beceremez, sonra da derin bir çaresizliğe düşerdim ve bütün alanlarda edindiğim kötü deneyimlerim böylesi anlarda müthiş bir uyum içinde olurdu. Kendimi en rahat hissettiğim anlar, senin bazen benden önce soyunduğun ve kabinde tek başıma kaldığım, sonra sen beni yoklamak için gelip kabinden kovalayıncaya kadar insan içine çıkmanın utancını ertelediğim zamanlardı.
'' Hani Kurşun Sıksan Geçmez Geceden ''
“...Gelgelelim, Beter, bize kısmetmiş. Ölüm, böyle altı okka koymaz adama, Susmak ve beklemek, müthiş Genciz, namlu gibi, Ve çatal yürek, Barışa, bayrama hasret Uykulara, derin, kaygısız, rahat, Otuziki dişimizle gülmeğe, Doyasıya sevişmeğe,yemeğe... Kaç yol, ağlamaklı olmuşum geceleri, Asıl, bizim aramızda güzeldir hasret Ve asıl biz biliriz kederi... ” ― Ahmed Arif
Kahkaha attım:)) müthiş..Bizim oraların erkekleri hep hanımköylüdür:)
". (Kütahya,)Pazarlar halkı çalışkan ve hoş sohbet insanlar. Sevdikleri insan için her şeyini feda edebilecek denli gönlü zengin kişiler. Toplantılarda söze hep şaka ile başlar, şaka ile bitirirlerdi. Şaka dedim de aklıma geldi; bir keresinde köy odasında toplanmıştık. Yemiş, içmiş, sohbet ediyorduk. Söz dönüp dolaşıp kadınlar üzerine gelmişti. Azyakalı Adil Özdemir, "Acaba garısından korkmayan va mı aramızda?" diye sordu. Reci Hasan ekledi: "Garısından korkanlar ayağa kalksın!" Odadakilerin hepsi asker komutu almışçasına birden ayağa kalktı. Baktık, odanın öte başında Yusuf Dündar oturuyor. Reci Hasan. "Deeh kahbe!.. Sen garından korkmuyon mu? diye sordu. Yerinden kalkmayan Yusuf Dündar'ın yanıtı mizah edebiyatına geçecek türdendi: "Siz garı deyincek benim dizlerimin bağı çözüldü. Nasıl ayağa kalkayım ki!"
Ben yalnızlığın cemiyete rağmen, kalabalığa rağmen içimizi kaplayan ruhi bir hâlet olduğunu bilirim. Evlenmek insanı yalnızlıktan kurtarmaz, belki daha müthiş bir yalnızlığa atar. Bu iki kişinin bir arada ve ayrı ayrı yalnız kalması demektir ki cemiyetten gelecek imdadın da kıymetini sıfıra indirdiği için en ümitsiz yalnızlıktır.
Sayfa 165
Reklam
O vakit bana öyle gelir ki yeryüzünde yapayalnızım, meçhul şeyler, belirsiz tehlikelerle çevrili, müthiş surette yalnız
Gerçek beni düşündüğümde tek hissettiğim, hayat karşısında alabildiğine yetersizlik, sonsuz bir boşluk, müthiş bir beceriksizlik.
Sokak yine sessizliğe gömülmüştü, solgun mehtabın puslu ışığında birkaç pencere belli belirsiz ışıldıyordu. Durdum ve bu ses sizliği soluğumla içime çektim, tuhaf gelmişti bana, çünkü ardında sır, şehvet ve tehlikenin uğultusu vardı. Bu sessizliğin sahte olduğunu ve bu sokağın kasvet dolu pususunun ardında dünyanın kokuşmuşluğuna dair bir şeyin yanıp söndüğünü açıkça duyumsuyordum. Ama öylece durdum, ilerlemediın ve boşluğa kulak verdim. Artık ne kenti ne so kağı hissediyordum, ne sokağın adını ne de kendi adımı; burada yabancı olduğumu, tanımadığım bir yerde her şey den müthiş bir biçimde arınmış olarak durduğumu duyum suyordum yalnızca; hiçbir amacım, mesajım, bağlantım olmadığı halde çevremdeki hüzünlü yaşamı derimin altından akan kanım kadar yoğun algılıyordum.
Evleniniz, çocuğum... Benim yaşımda yalnız yaşamanın ne olduğunu bilmezsiniz. Akşamüstü, evde, ateşin karşısında, yalnızlık, o vakit bana öyle gelir ki ve yüzünde yapayalnız, meçhul şeyler, belirsiz tehlikelerle çevrili, müthiş surette yalnız ve tanımadığım komşumdan beni ayıran duvar, penceremden gördüğüm yıldızlar kadar onu benden uzaklaştırır
UZAYLI KOCAKARI (Ursula K. Le Guin - 1976) Menapoz, akla gelebilecek en cazibesiz konu herhalde; bu da ilginç, çünkü menopoz hâlâ bir tür tabu kırıntısına sahip olan pek az konudan biri. Menopozdan ciddi bir biçimde söz etmek, genellikle huzursuz bir sessizlikle karşılanır; alaycı bir atıf ise rahatlamış kıkırdamalarla. Sessizlik ve kıkırdama;
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.