Bir insan dini kabul eder, dindar olur veya olmaz; Allah’a inanır veya inanmaz. Ama kültür bağlamında o toplumun hayatını asırlarca biçimlendiren büyük bir kültürel mirasın bir çırpıda yok sayılması, kültürel devamlılık açısından çok korkunç.
Fakat bizde evlenmeye hazırlanan on erkek içinden bir tekinin bile evliliğin mahremiyetine inanmak bir yana, yaptığı şeyin bir taahhüt olduğuna dahi inanmadığını, yüz erkek içinden ancak bir tanesinin nikâhtan önce bir kadınla ilişkiye girmediğini, elli erkek içindense yine ancak bir tanesinin ileride karısını her fırsatta aldatmayacağını, çoğunluğun kiliseye gitmeyi sadece istediği kadına sahip olmak için özel bir koşul olarak gördüğü bir ortamda, bütün bu ayrıntıların ne korkunç bir anlam taşıdığını bir düşünün. Bütün meselenin bu olduğu sonucu çıkıyor ortaya. Satış gibi bir şey oluyor yani.
Sayfa 34 - Türkiye iş Bankası kültür yayınları 13. BasımKitabı okudu
"Bence en büyük kötülüklerimiz, küçük yaşımızda belirmeye başlar ve asıl eğitimimiz bizi emzirip büyütenlerin elindedir. Çocuk bir tavuğun boynunu sıkar, kediyi, köpeği oyuncak edip yara bere içinde bırakır; anası da ona bakıp eğlenir. Kimi baba da, oğlunun müdafaasız bir köylüyü, bir uşağı öldüresiye dövdüğünü, bir arkadaşını kurnazca ve kahpece aldattığını gördüğü zaman, bunu yiğitlik belirtisi sayarak sevinir. Oysa bunlar zalimliğin, zorbalığın, dönekliğin asıl tohumları, kökleridir; çocukta filizlenirler, sonra alışkanlığın kucağında alabildiğine büyüyüp gelişirler. Bu kötü yönsemeleri yaşın küçüklüğüne ve işin önemsizliğine bakarak hoş görmek tehlikeli bir eğitim yoludur.."
“Aklın ortalama zekâya sahip olması yeter ancak zihin durmadan kurnazlığa kafa yorar. Bu devrin insanında olduğu gibi, aziz dostum. Ama bunlar hep KALP NOKSANLIĞINDAN.”