Merhaba sevgili kitapseverler
İvan İlyiç'in Ölümü, bir insanın adım adım ölüme nasıl gittiğini gözler önüne seriyor.
Kitap İvan İlyiç'in öldüğü günle başlıyor. Sonrasında başa dönüyor ve hayatı boyunca mesleği için, hayatını iyi ve mutlu yaşamak için, saygın biri olmak için ne mücadeleler verdiğini anlatıyor. İşini, evliliğini ve arkadaşlarını okuyoruz. Hastalandıktan sonra ne mücadeleler verdiğini görüyoruz. En sonunda da adım adım ölüme nasıl yaklaştığını görüyor, her adımı nasıl hissettiğine şahit oluyoruz. Buram buram ölüm kokan bir kitap. Oldukça akıcıydı. Ben severek okudum.
Bu kitabı okuyunca hayattaki çabalarımızın hayatımızın sonunda nasıl da anlamsızlaşacağını, sağlığımızı kaybedince yıllarca emek verdiğimiz, heves ettiğimiz birçok şeyin nasıl da bomboş olacağını bir kez daha anlıyoruz.
İvan İlyiç'in ÖlümüLev Tolstoy · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202245,5bin okunma
Miniminnacık bir bebekken nasıl da mükemmeldiniz. Bebekler kusursuz
olmak için hiçbir şey yapmak zorunda değiller. Zaten mükemmeller ve bunu
biliyormuş gibi davranırlar. Evrenin merkezi olduklarını bilirler. İsteklerini
talep etmekten çekinmezler. Duygularını özgürce ifade ederler. Bir bebek
kızgın olduğunda bilirsiniz, hatta tüm komşular bilir. Mutlu oldukları
zamanları da bilirsiniz, gülücükleri odayı aydınlatır. Sevgi doludurlar.
Minik bebekler sevgi gösterilmezse ölürler. Ama büyüdükçe sevgisiz
yaşamayı öğreniriz, bebeklerse sevgisizliği asla kabullenmezler.
Depresyondaki insanların mutlu olmak istediklerini düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Mutlu olma lüksünü umursadıkları falan yok. Acı hissetmesinler, acı olmasın yeter.
•Aynanın önünde durup güzel olduğunuzu olumlarsınız çünkü kendinizi güzel hissetmezsiniz.
•Daha başarılı olmak konusunda saçma sapan görselleştirme alıştırmaları yaparsınız çünkü kendinizi yeterince başarılı bulmazsınız.
•İroniktir ama, pozitife, daha iyi olana, en iyiye olan bu takıntı bize sadece durmadan ne olmadığımızı, neye sahip olmadığımızı, ne olabilecekken olmayı başaramadığımı hatırlatır.
•Gerçekten mutlu biri aynanın karşısına dikilip de kendine ne kadar mutlu olduğunu söyleyip durmak ihtiyaç duymaz, değil mi? O sadece mutludur.
Ey Afif (a.s.m.)! Aiş’in ile oturuyordun. Ona karşı davranışın eşe muhabbetin eşsiz örneğiydi. Yumuşak, latif, sabırlıydın. Ellerinden tutup sorardın:
“Ya Aişe sen beni mutlu ediyorsun, ben de seni mutlu ediyor muyum?”
Bizler farklı bakışları edindik. Ailede kadın erkeği mutlu edendi. Kadın sorardı, “Seni mutlu ediyor muyum?” diye. Erkek zaten mutlu olmak konumunda olandı.
Eşlerin ellerinden tutup, “Seni mutlu ediyor muyum?” diye sormak senin ellerinden tutmaktı. Sünnetini unuttuk. Onun için haram ellerden tutar olduk.
Sevilen kadın mutlu olurdu. ‘Aişen’ çok mutlu oldu. Mutlu olmayan, başkasını mutlu edemezdi. ‘Aişen’ Sizi o denli mutlu etti ki buyurdunuz:
“Ya Aişe! Sen bana Allah’ın bir lütfusun, benim mutluluk kaynağımsın, ben de senin mutluluk kaynağın olmak isterim.”
Hz. Aişe elbette çok mutluydu; o da bu mutluluğunun ahirette devam edip etmeyeceğini sordu:
“Ey Allah’ın Resûlü ahirette de seninle olacak mıyım?” Sevgiline buyurdun:
“Ey Aişe! Bir elbisen eskimeden ikinci elbiseyi alırsan ahirette benimle olamazsın.”