Papa Eftim'e Neden Baba Eftim Deniliyor?
Papa Eftim'in torunu ve Türk Ortodoks Patrikhanesi Basın Sözcüsü Sevgi Erenerol, kendisiyle yaptığımız görüşme sırasında sormuş olduğumuz "Neden Baba Eftim? Papa Eftim'e gerek Atatürk gerek Alparslan Türkeş gerekse diğer devlet adamları neden 'Baba' diyerek hitap ediyorlardı? Papa Eftim bu sevgi ve saygıyı nasıl
- Aynı saatte gelseydin daha iyi olurdu, demiş tilki. Mesela eğer öğleden sonra dörtte gelirsen, ben saat üçten itibaren mutlu olmaya başlarım. Saat ilerledikçe daha çok mutlu olurum. Saat dört olunca heyecanlanıp endişelenerim. Mutluluğun bedelinin ne olduğunu öğrenirim! Ama belirli bir saatte gelmezsen kalbimi seni karşılamaya ne zaman hazır edeceğimi bilemem... ritüeller lazım.
Reklam
Sen bayağı, kötü, alçak bir kadınsın. Yüzün bir parça güzel, o güzellik de yarın öbür gün buruşuklar altında yok olunca, senin dünyanın en çirkin hizmetçisinden ne farkın kalacak? Kendi deyiminle sen nazik, kibar bir kişinin canına kıymaya kalkıştın. Onun gibi birinin yaşamı, topluma yararlı olması yönünden, senin gibi yüz bin kadınınkine bedeldir. Eğer bu vartayı atlatırsan, bir daha böyle çılgınlıklar yapmaman için duygulu bir insana kötülük etmenin, bir bilim adamını alaya almanın ne olduğunu gösteririm sana. Bunca alçalmaya gönüllü olduğuna göre, niye kendini kaldırıp aşağıya atmıyorsun? Ölür gidersin, böylece korkularından kurtulursun, ben de dünyanın en mutlu insanı olurum. Benim sana söyleyeceklerim bu kadar. Bir yalan buldum, seni şu kuleye çıkarttım. Sen de bir yalan bul, aşağıya in bakalım.
Sayfa 156 - Cilt 2Kitabı okudu
insanın başkasına bakıp, kendini keşfetmesi bana doğru gelmedi hiçbir zaman. çünkü başkası olmaya çalışmadan önce kendiyle tanışmak insan, ben toplumun öğrettiği kavramları hayatıma kabul etmeden yaşadım. “erkekliği” futbolu bilmek değil, hayatı çözmeye çalışmak olarak gördüm mesela. “kadınlığı” da namus değil, dürüstlük ve güçlü olmakla adlan­dırdım. “kıskanmayı” sevmenin göstergesi diye düşünmeyi bırakıp, “bel­ki de güvenilmezliğin göstergesidir.” diye kodladım. “aşkı” da sadece iki kişi arasında yaşanan bir şeyle kısıtlamayıp, onu evrendeki her şeyle yaşamayı seçtim. çünkü birilerine göre yaşayıp, herkes gibi olmazsanız hep dışta kalıyorsunuz... ben de herkes gibi olmadığımı, geçen gün biri, “eğer seni anlaya­cak birini arıyorsan işin zor.” dediğinde anladım... ve sonra düşündüm de herkesten farklı olmak da hiç matah bir şey değil. herkes olunca daha kolay mutlu olabiliyorsun ama herkes ola­mayınca hep dıştasın, hep “garip”sin...
Bir gün eşi onu hüzünlü görmüş, "Se- ni üzecek bir şey mi yaptım? Bir sorun varsa sana yar- dım edebilirim," diye serzenişte bulunmuştu. Bunun üzerine Talha üzüntüsünün kendisi değil, çoğalan malı yüzünden olduğunu söylemiş ve çehresini aydınlatan bir cevap almıştı ondan: "Bunu bana bırak, paylaştırı- rım ben onu." Su'da bt. Avf'tı bu cömert sözün sahibi. Hz. Talha'nın ancak ihtiyaç sahiplerine malından dağı- tarak mutlu olabileceğini biliyor, bu mutluluğu paylaşı- yordu onunla. Kendisinden bir şey istenmeden verirdi Hz. Tal- ha. Hz. Peygamber Uşeyre Gazvesi'nde "Talhatu'l-Feyyaz / Çok veren Talha" lakabıyla onurlandırmıştı onu. Başkalarını azalan sermayeleri huzursuz ederken onu çoğalan sermayesi huzursuz ediyordu. Avf b. Hasan'ın anlattığına göre Talha elindeki bir araziyi yedi yüz bin dirheme satmıştı. Bu para bir gece yanında kalmış, fakat o gece parayı elinde tutmanın korkusuyla uyuyamamıştı. Sabah olunca hepsini dağıttı. Cömertliği yüzün den Hz. Peygamber'den aldığı manevi taltiflerden biri de "Talhatu'l-Cûd / Cesur ve Cömert Talha" idi. Hu- neyn Günü'nde almıştı bu aziz ismi.
Sayfa 118Kitabı okudu
Reklam
Ve ben ora­da du­ru­yo­rum. Duy­gu­la­rın ge­nel­li­ğin­de. Baş­ka hiç­bir şey. So­yut, ge­nel, duy­gu­sal, yaz bulut­la­rı gi­bi bir sev­gi. Bir­den­bi­re sağ­nak­la da bo­şa­la­bi­lir. Ha­fif bir esin­tiy­le de yi­te­bi­lir. Sağ­nak da be­nim. Esin­ti­ler de. Ve ar­dından gü­neş çı­kın­ca, gök­yü­zü bu­lut­suz olun­ca, o za­man kent­lerle, tren ray­la­rıy­la, top­rak yol­lar­la, boz­kır­la, de­niz­ler­le, ge­ce­ler­le, sa­bah­lar­la, in­san göv­de­le­riy­le, yal­nız­lı­ğım­la bağ­lan­tı­lı anı­la­rın ne acı ve­ri­ci, ne de mut­lu kı­lı­cı duy­gu­la­rı­nı ta­şı­ya­ca­ğım. Bomboş var o­la­ca­ğım. Ken­di do­lu­lu­ğu­mun boş­lu­ğun­da. Ve bir ba­şıma. Ve ba­ğım­sız. Ova­da­ki yal­nız ağaç gi­bi. Yaş­lı ve bü­yük.
“Zaten bir romanda okusam,daha en başından anlardım,bu mutlu aile tablosunun bir trafik kazasıyla dağılacağını.İçinde olunca anlayamıyor insan;çünkü çoğu kez,göstere göstere vurmuyor hayat.Sağdan beklerken soldan,soldan beklerken sağdan…Bazen sadece ruhundan.Duvardaki her tüfek patlamıyor,sırf ben gördüm diye.”
Sayfa 366Kitabı okudu
Hayat nedir, yaşam nedir? Durmak nedir? Aşk nedir ya da... ben seni seviyorum... neden seviyorum? Sevgi nedir? Nerede başladı ve ne zaman bitecek? Bitecek mi, her şey günün birinde sona erecek mi? Bitecekmiş gibi geliyor. Her şey bir gün bitecekmiş gibi geliyor. İyi olan her şey değil, kötü olan her şey değil. Sadece her şey... ben ne yapıyorum, garip şeyler mi yapıyorum? Garip birisi miyim? Bilmem, öyle miyim? Sanki bu değilmiş gibi geliyor. Konuşmuyor muyum ben; bana konuşuyormuşum gibi geliyor, bu kadarı yeterliymiş gibi geliyor. Gülmek... ya da heyecanlanmak. Korkmuyor muyum? Bana korkuyormuşum gibi geliyor ama sizin korktuğunuz şeylerden değil. Ben gece dışarıda esen rüzgârın ağaç dallarında dağılırken çıkarttığı sesten korkuyorum. Siz nelerden korkuyorsunuz? Bilmiyorum. Siz kimsiniz? Başka başka insanlar mıyız? Farklı mıyız? Bana öyle değilmiş gibi geliyor. Ne farkımız var, farklı olmak değerli midir? Onlar kim? Bana ne oldu? Bana bir şey mi oldu? Olmuştu? Bilmem, böyle mi açıklanır? Kafamın içinde bir dünya mı var? Kuralları bana ait, bütün ayrıntılarına hakim olduğum, içindeyken güçlü olduğum. Kendimi güvende hissettiğim. Bunları söylersem senin bahsettiğin farka yaklaşmış olup kendimi kutsayabilir miyim? Peki, bu neye yeter? En basitinden bana yeter mi? Sen hiç mutlu oldun mu? Gülerek arkana yaslanırken etrafına baktın mı neşeyle? Mümkündür, yaşıyorsun. Ben oldum mu? Bilmem olmuşumdur. Mutlu olmak nasıl olur, ne olunca mutluluk duyulur?
Sayfa 265
Temizliğin ortasına düştüğümde ben de Michael gibiyim cjnxknc
Sophie gayretle yerleri ovuyordu. "Her yer tertemiz olunca çok daha mutlu olacaksınız," dedi. "Ama şu anda perişan haldeyim!" diye karşı çıktı Michael.
Reklam
Öyle bir doğamız var ki, aile gibi yakın ekibimizdeki kişiler mutlu olunca biz de mutlu oluyoruz. "Sen kazanınca ben de kazanıyorum, ben kazanınca sen de kazanıyorsun," gerçeğinin farkına varıldığı andan itibaren tutulacak en akıllı yol, "Sana nasıl yardımcı olabilirim?" çabası olmalıdır.
Sayfa 38
- ... Mesela eğer öğleden sonra dörtte gelirsen, ben saat üçten itibaren mutlu olmaya başlarım. Saat ilerledikçe daha çok mutlu olurum. Saat dört olunca heyecanlanıp endişelenirim, mutluluğun bedelinin ne olduğunu öğrenirim! Ama belirli bir saatte gelmezsen kalbimi seni karşılamaya ne zaman hazır edeceğimi bilemem...
Her yetişkin önce çocuktu… Ama pek azı bunu hatırlıyor. (Syf. 7) …insan üzgün olduğu zaman gün batımını çok sever. (Syf. 39) Onu sözlerine göre değil de davranışlarına göre değerlendirmem gerekirmiş. (Syf. 52) En zoru da budur. İnsanın kendini yargılaması, başkasını yargılamasından çok daha zordur. (Syf. 65) İnsanların arasında da yalnızlık duyabilir insan. (Syf. 98) Örneğin, öğleden sonra saat dörtte gelecek olursan ben saat üçten sonra mutlu olmaya başlarım. Vakit ilerledikçe kendimi daha mutlu hissederim. Saat dört olunca heyecanlanmaya ve huzursuz olmaya başlarım. Ne kadar mutlu olduğumu sana gösterebilmeliyim. Ancak herhangi bir saatte gelirsen yüreğimi hangi saatte hazırlayacağımı bilemem. Bazı şeyler için merasim gerek. (Syf. 114) İnsan, gerçeği ancak yüreğiyle görebilir. Gözler, hiçbir şeyin özünü göremez. (Syf. 117) İnsanlar, bulundukları yerden hiçbir zaman memnun olmazlar. (Syf. 120) Su, insanın yüreğine de iyi gelebilir... (Syf. 125) …bir uçuruma doğru sürükleniyormuş gibiydi ve onu tutmak için elimden bir şey gelmiyordu… (Syf. 138) Aslında çok üzgündüm ama onlara yorgun olduğumu söyledim. (Syf. 147)
"Örneğin, öğleden sonra saat dörtte gelecek olursan ben saat üçten sonra mutlu olmaya başlarım. Vakit ilerledikçe kendimi daha mutlu hissederim. Saat dört olunca heyecanlanmaya ve huzursuz olmaya başlarım. Ne kadar mutlu olduğumu sana gösterebilmeliyim. Ancak herhangi bir saatte gelirsen yüreğimi hangi saatte hazırlayacağımı bilemem.
Sayfa 114Kitabı okudu
"Mesela öğleden sonra dörtte gelirsen, ben saat üçten itibaren mutlu olmaya başlarım. Saat ilerledikçe daha çok mutlu olurum. Saat dört olunca heyecanlanıp endişelenirim, mutluluğun bedelinin ne olduğunu öğrenirim! Ama belirli bir saatte gelmezsen kalbimi seni karşılamaya be zaman hazır edeceğimi bilemem..."
Resim