Yorgunluktan tükenmiş, sandalyelerine yığılıp kalmış insanları pek bir güzel bulurum. Cılız güneşin altındaki insanlar, başarı ve rekabete dayalı toplumumuzun, mesai sonrası nihayet seyre sunulmuş yaldızlı kenarları gibiler.
Yaz günü bile kalın giyinmiş endişeli yaşlılara bakıyorum. Birkaç dakika sonra da yaşlıların eksilen bedenlerinden utandıkları, bedenlerini bu yüzden kat kat sa­rıp sarmaladıkları düşüncesi geliyor aklıma.
Reklam
Yaşadığım dehşetin güzel tarafı, iç dünyamın giderek dış dünyanın önüne geçmesi ve bu kaymanın etkisiyle dış dünyaya karşı ilgimin gi­derek azalması.
Odalarda beni neyin rahatsız ettiğini anlata­bilmeyi çok isterdim ama şimdiye kadar başaramadım bunu. Muhakeme gücüm, bu odaların rahatsız ediciliğini kavramla­ ra dökmeye yetmiyor. İnsanın önemli anlarda dilsizleşen bir filozof olduğunu keşfetmesinden daha korkunç bir şey ola­maz. O zaman hiç durmadan gitmek, gitmek için şiddetli bir arzu duyuyorum; oysa biliyorum ki göçebelik hayatı da sade­ce bir yanılsama. Bütün bunlardan geriye kalan, yıpranmış hayallerin hışırtısı; bu hayaller, çok fazla kullanılmış hediye paketi kâğıdı gibi hışırdıyor kafanın içinde.
Saatlerce süren her şeyi izle­rim: boks maçları, binicilik yarışmaları, tartışma programları. Birçok insanın benzer durumda olduğunu biliyorum. Televiz­yon insanların çaresizliğini acımasızca sömürüyor.
Bir korku duyup duyma­dığımı anlamaya çalışıyorum. Ama korku duyup duymadığım üzerinde düşünebiliyorsam, bu korku gerçek bir korku ola­maz.
Reklam
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.