- " (...) TELEGRAM’ın “telepati”yi andırır yanı, başta “beş duyu dışı idrak” ifâdesine çok yakın bir yerde, “hiss-i müşterek” merkezine yakın hitabıdır. Hani, gözümüzün önünde duran bir sandalyeye bakıp da, kuvantum seviyesinde işlerin değişik olduğu kasdıyla, “bu bir sandalye değildir!” demek, şuur seviyesinin değişimi ile hakikatin de değişeceği hakikatini ifâde etmek gibi; giderek, fiziği kavram dünyasında izlemek gibi... Gözle gördüğümüzle, kuvantum seviyesinde olanı bir bütün olarak ifâde, mistik ve bâtın hayatı da sezmeye misâl hâlinde şu olabilir:
— “Tabiatta SIÇRAMA olmaz diyenlere, sıçrama tabiatta değil, bizim bilgimizde olmaktadır demek lâzım!” Bu, benden başlayıp bana dönen bir süreç hâlinde, idrak ve iradeden duyulara bir şey gitmeden, duyu verilerinin idrak edeceği bir şey olmadığını da göstericidir. TABİAT’ın “benden”leşmesi yaşandığı kadar, HALKIN akılda olması anlaşılır; “Alice’in Harikalar Dünyası” teşbihi çerçevesindeki fantezilerden, RİTLER’den, halüsinasyona ve HAKK’IN GÖRÜNÜR OLMASI’na, “bir veli mevzuunu bulamaz ki ben desin!” ifâdesindeki Hak’ta fani olma meselesine kadar, pek çok “beş duyu dışı idrak” davası... Hakikati olan mahiyet ve hakikati olmayan mahiyet hâlinde, VAHDET SIRRI’nda hepsini böylece bütünlerken, bunların ayrı idrak seviyelerine âit oluşlarını, hak veya bâtıl nitelikte oluşlarını birbirine karıştırmamak da, gerçek VAHDET’i gösterici bir imân meselesidir..."