...şunu gördüm ki insan hayatı hiçbir zaman tam olarak karşıya aktarılamıyor. Bir nehir gibi insanın kollarından, parmaklarının arasından akıp gidiyor.
Bir gecede, bir solukta hepsini okudum. Ama öyle bir eser ki insanın ruhuna ağır geliyor. Bir gecede okumuş olsam da bunu sindirmek uzun zaman alacak. Öyle çok hissettim ki acısını, yalnızlığını okurken gözyaşlarım eşlik ettiler bana.
Şükrü Erbaş'ın eşi Hatice Hanım'ın ölümünün ardından duyduğu o en derin sızısıyla kaleminden
Seni hiçbir dünya telaşına değişmedim ben. Evlerin ve kalabalığın ağırlığını sana üstün tutmadım. Yoksulluğun acısından hafif bilmedim acını. Nereye gidersem gideyim seni yürüdüm hep. Sevincini bir barış, bir bayram sabahı gibi taşıdım içimde. Sesine güvendim, gözlerine en çok yakışan o sürekli yaz ikindisine. Bütün öksüzlerin kederiyle baktım yüzüne, ne zaman geleceği düşündüysem. Bir haksızlığı haykıran herkese senin soluğunu verdim. Bütün hapislerin penceresi yaptım seni. Sonra tuttum kenar mahallelerin yalnızlığını gösterdim, bir özür, bir bağışlanma umuduyla. Söze inandım, gövdene ondan çok... Dönüp dönüp sana geldikçe anladım özgürlüğün aşk olduğunu. Alışkanlıklara yenilmedim ben, seni bir alışkanlığa dönüştürmek istemedim yalnızca. Işıklı bir korunak arayacağım sesinin kıvrımlarında. 'Gelmen iyiliktir' diyeceğim. Yüreğimden başka yanıtım olmayacak. Bir sorudan bir soruya vuracağım seni yine. Dünyanın bütün yağmurları yağacak iki söz arasında. Ellerimi geçmişe mi geleceğe mi koyacağımı şaşıracağım. Küller altındaki köz için bir yudum soluk isteyeceğim. 'Aşk iki kişiliktir' sözünü düşüneceğim uzun uzun. Kalkıp pencereden hayata bakacağım. Alnından öptüğüm yerde 'Ülkemsin' diyeceğim. Bir gülüşünle çıkıp caddeleri dolduracağım. Ya sen bu ülkede doğmasaydın, ya ben aşkı herkes gibi bilseydim?"
Muhtar İsmail Ağa'yla konuşuyorum: Halkodası'nın yapısını ver kitaplık yapayım.
Beyim diyor bizim yolumuz, köprümüz, çeşmemiz yok; kitaplığı ne yapacağız?
Anlatıyorum ona: Eğer kitaplığınız olursa yolunuz, çeşmeniz, köprünüz de olur!