pencereyi kapama
gök dolabilir içeri
sen neyi görebilirsin
ıslak bir bulutun ağışını mı
pencereyi kapama
kuş dolabilir içeri
sen neyi taşıyabilirsin
kırık bir dalın yükünü mü
pencereyi aç
soluğun çıksın dışarı
sen büyütmedin mi ciğerinde onu
kokusu hayatı yıkasın diye
pencereyi aç
sesin sarsın dünyayı
duyulur elbet ta ötelerden
yürek kendini tanır
Bir yazarın hikayesini, romanını okumak onun hayal dünyasında dolaşmaksa anılarını, mektuplarını okumak gerçekten ona dokunmak, ayak izlerini gözlemlemektir zannımca.
Sabahattin Ali; üslubuyla, canlı anlatımıyla, hayal dünyasını bize aktarış şekliyle kendini ispatlamış bir yazarken bu kitapta bir anda karşımıza eş ve baba olarak çıkıyor. Ve yazar olmanın ötesinde insan olarak gördüğümüz bu adam çok gerçek.
İçten duygularıyla, eşine mektup yazarken sözcükleri seçişiyle, kızına telkinleriyle canlı ve samimi bir adam.
Onun dünyasına uzanıp onun gözüyle bakmak istiyorsanız, nasıl sevdiğini görmek istiyorsanız mutlaka okumalısınız.
Güzel seven, güzel yazan ama bu dünyaya erken veda eden bir adamın canım dediği eşine, ruhum dediği kızına olan düşkünlüğünü ve onları milyon kere gözlerinden öpmesini keyifle okuyacaksınız.
Canım Aliye Ruhum Filiz'i okuyunca zaten en sevdiğim olan Sabahattin Ali'yi bir kez daha sevdim. Mektuplarındaki saf sevgi, yalınlık ve samimiyet bambaşka.
Cümlelerin altını çizip kitabı eşime hediye ettim benim için anlamı daha da arttı.
Ben zaten kızdığımı nadiren belli ederim. Teessürümü de hiç gösteremem. Herkes beni keyfi yerinde, daima gülen biri sanır. İşte bunun için yazılarım çok dertlidir. Hayatımda gösteremediğim teessürümü yazılarımda gösteriyorum.