"Bir şey kötü gittiğinde, bitkin ve umutsuzken, aniden bir insanla göz göze gelirsin ve işler yoluna girmeye başlar ve sanki komünyon almış gibi kalbindeki ağırlık kalkar."
"İnsanlar her şeyi alışkanlıktan yapar olmuş. Sanırım yaşlı insanlar hiçbir şey düşünmüyorlar. Onlara göre her gün kendi kendine olup bitiyordu. Belki de bu onlar için çok rahatlatıcı oluyordu, gün doğumundan gün batımına yaşayıp gidiyorlardı."
"İnsanların ve meleklerin dilinden konuşsam ve merhametten uzak olsam, konuşmam bir bandoya veya zilin çalmasına benzer. Bana kehanet hediye edilmiş olsa ve tüm gizemleri ve bilgiyi anlasam ve dağları hareket ettirecek imanım olsa da ve merhametsizsem, o zaman ben bir hiçim. Tüm mallarımı fakirleri doyurmak için heba etsem ve bedenimi yanması için versem, eğer merhametsizsem bu bana hiçbir şey kazandırmaz. Merhamet uzun süre acı çeker ve merhamet kendiyle övünmez, şişinmez. Kendisine yakışıksız davranmaz, kendisini aramaz, kolayca kışkırtılmaz, kötü düşünmez, her şeye inanır. Her şey için umutludur, her şeye dayanır."
‘Televizyon: Öldüren Eğlence’. Televizyon, evet, öldürüyor fakat neyi öldürüyor ve bunu nasıl yapıyor? Sonuçta televizyon cansız bir varlık. Bizi kapı arkasında, elinde bıçak ya da silahla bekleyen bir kişi değil. Peki, nedir televizyon ve bir ölüme nasıl sebep olabilir?
Televizyon, birçok yönden kişiye zarar veren bir iletişim aracıdır. Bu