Muhammed Mustafa ﷺ hakkında ne düşünülürse düşünülsün, O'nun hayatı, bir insanın ulaşabileceği en yüksek ahlaki, sosyal ve ruhsal mertebeyi temsil eder. Benim düşüncelerim de sadece bir hayranlık ifadesi değil, aynı zamanda bir hayranlığın içindeki acziyetin de itirafıdır. Çünkü O'nu anlamaya çalışmak, bir okyanusu avuçla kavramaya çalışmak gibidir. O, zulmun karanlığında adaletin meşaleşi oldu. Cölde yetim doğdu ama ümmete baba oldu. Bir ümmi idi ama âlemlere rahmet olarak gönderildi. Savaşı gördü ama barışı öğretti. Kırılanı onardı, söndurüleni canlandırdı. Herkesin dışladığını bağrına bastı. En güçlü anında bile affetmeyi bildi. Hayatına baktıkça, insan kendi hayatına bakar. O'ndan uzaklaşan kalbim daralır, O'na yaklaşan kalbim genişler. O'nu tanımak, nasil doğru bir hayat yaşamak gerekir anlamaktir, aslında kendini tanımaktır. O'na sevgi beslemek, Allah'ı hoşnut etmektir. O'na tâbi olmak ise kurtuluşun ta kendisidir.
Sözün özü, “Muhammed ﷺ bir beşerdi ama sıradan bir beşer değil, güneş gibi bir beşerdi. Onu gören ısınır, karanlığı aydınlanır.”
Ve ben de o nurdan bir zerre nasiplenmek isteyen bir yolcuyum sadece...