Nasıl kavruluyor içim. Kendime ondan bakıyorum. Onun baktığı yerden bakıyorum halime, usanmadan, çıldırarak. Gördükçe kendimi, eriyip toprağa sızmak istiyorum.
Nasıl kavruluyor içim. Kendime ondan bakıyorum. Onun baktığı yerden bakıyorum halime; usanmadan, çıldırarak. Gördükçe kendimi eriyip toprağa sızmak istiyorum. Tutulmak bu işte: bin olası gözle görmek kendini. Ve zalimleştirdiğin gözlerle bakıp kendine artık olmamayı istemek.
Reklam
Nasıl kavruluyor içim. Kendime ondan bakıyorum. Onun baktığı yerden bakıyorum halime, usanmadan, çıldırarak. Gördükçe kendimi, eriyip toprağa sızmak istiyorum. Tutulmak bu işte: Bin olası gözle görmek kendini. Ve zalimleştirdiğin gözlerle bakıp kendine, artık olmamayı istemek. Olmamayı dilenmeye vardırmak işi.
Nasıl kavruluyor içim. Kendime ondan bakıyorum. Onun baktığı yerden bakıyorum halime, usanmadan, çıldırarak. Gördükçe kendimi, eriyip toprağa sızmak istiyorum. Tutulmak bu işte: Bin olası gözle görmek kendini. Ve zalimleştirdiğin gözlerle bakıp kendine, artık olmamayı istemek. Olmamayı dilenmeye vardırmak işi.
"Nasıl kavruluyor içim. Kendime ondan bakıyorum. Onun baktığı yerden bakıyorum halime,usanmadan, çıldırarak. Gördükçe kendimi, eriyip toprağa sızmak istiyorum. Tutulmak bu işte: Bin olası gözle görmek kendini. Ve zalimleştirdiğin gözlerle bakıp kendine, artık olmamayı istemek. Olmamayı dilenmeye vardırmak işi."
Bu sabah uyandım, kalkıp yüzümü yıkadım ve birden, bu dünyada her şey apaydınlık göründü bana... Nasıl yaşamak gerektiğini biliyorum artık. Sevgili İvan Romanıç, her şeyi biliyorum. İnsan emek harcamalıdır. Kim olursa olsun, öylesine çalışmalıdır ki terler aksın yüzünden. Yaşamın anlamı, amacı, mutluluk, coşku, sevinç, bundadır sadece... Ne güzel bir şey, şafakla birlikte kalkıp da sokakta taş kıran bir işçi olmak, ya da bir çoban, ya da çocukları eğiten bir öğretmen, ya da bir demiryolu makinisti... Tanrım, insan olmak şurada dursun, çalış da öküz ol istersen; saat on ikide kalkıp yatakta kahvesini içen, sonra da iki saat süsüyle püsüyle, giyimiyle kuşamıyla uğraşan bir kadın olacağına, sıradan bir beygir ol daha iyi... Of, ne korkunç bir şey bu! Hani sıcak havalarda insan kimi kez dayanılamaz bir susuzluk duyar ya, işte öylesine bir çalışma susuzluğuyla kavruluyor içim. Sabahları erkenden kalkıp da çalışmaya koyulmazsam, dostluğunuzu esirgeyin benden İvan Romanıç!
Reklam
Ya şimdi? Bütün hikmeti varoluşumun, yüzyılların biriktirdiği bilgi, nasıl da bir hiç oldu şu biçimsiz kumtaşına tutuluşumun yanında. Nasıl kavruluyor içim. Kendime ondan bakıyorum. Onun baktığı yerden bakıyorum halime, usanmadan, çıldırarak. Gördükçe kendimi, eriyip toprağa sızmak istiyorum. Tutulmak bu işte: Bin olası gözle görmek kendini. Ve zalimleştirdiğin gözlerle bakıp kendine, artık olmamayı istemek. Olmamayı dilenmeye vardırmak işi.
Nasıl kavruluyor içim. Kendime ondan bakıyorum. Onun baktığı yerden bakıyorum halime; usanmadan, çıldırarak. Gördükçe kendimi eriyip toprağa sızmak istiyorum. Tutulmak bu işte: bin olası gözle görmek kendini. Ve zalimleştirdiğin gözlerle bakıp kendine artık olmamayı istemek.
Sayfa 105 - EverestKitabı okudu
Nasıl kavruluyor içim. Kendime ondan bakıyorum. Onun baktığı yerden bakıyorum halime, usanmadan, çıldırarak. Gördükçe kendimi, eriyip toprağa sızmak istiyorum. Tutulmak bu işte: Bin olası gözle görmek kendini. Ve zalimleştirdiğin gözlerle bakıp kendine, artık olmamayı istemek. Olmamayı dilenmeye vardırmak işi. Fakat… Fakat taş olmaya, taş gibi olmaya gelirse sıra, yaşdaşlarım kadar ben de bilirim bunu. Öyle bir katılaşırım ki, hiç bir acı uğrayamaz yanıma. Bir taşın çıldırtan sabrını taşırım ben de. Sıra taş olmaya, taş gibi olmaya gelirse yani… Bakın işte, meydan okuyorum yine. Ama biliyorum ki, tutuluşa zaten dahildir, hem de en dahildir öfke.
20 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.