Sibe belkî tu min nebîne
Lê eman û sed eman
Kê pirsa min ji te kir bêje çû
Çû li xwe bigere li wî alî
Cihê go tu jî nizanibe
Wêneyên sûretên di wê şeva min dabû te bişewitîn
Belkî ti karibe şevekê xwe pê ronî bike
Lê bela kes nizanîbe ew ê tu bi destê xwe dişewitîne ew ez bûm
Ji boy kêfa kesekî li te neyê
Duniya gur e û tu jî berxeke di nav de
Ez
Der-i devlet-meâbından ayırma yoksa hünkârım
Kim eyler bir pula bu bende-i pür-cürmü istimlâk
Kulun FENNÎ'yi mahrûm eyleme feyz-i şefâ'atdan
Ki hiçbir mücrime etmiş değilsin fazlını imsak
Diğer rivayete göre Gök Türkler, Suo ülkesinde ortaya çıktılar. Burası Hunların kuzeyindedir. Onun soyunun büyük insanı A-p'ang-pu'dur. On
yedi erkek kardeştirler. Onlardan birine 1-ssu-ni-shih-tou derler. Kurttan doğmadır. A-p'ang-pu ve diğerlerinin karakteri biraz aptalca olduğundan, onların ülkeleri yıkılıp harap oldu. 1-ssu-ni-shih-tou ise farklı karaktere sahipti rüzgara ve yağmura hükmedebilirdi. Iki kadınla evlendi. Biri yaz ruhunun kızı, diğeri kış ruhunun kızı idi. Kadınlardan biri hamile kaldı ve dört erkek çocuk doğurdu. Onlardan biri değişti, beyaz kuğu oldu. Onun ülkesi A-fu Suyu'nun kenarında idi ve unvanı Kırgız (Ch'i-ku) oldu. Bir diğerinin ülkesi Ch'u-hsi Suyu kenarında iken, bir başkasının ülkesi Chien-ssu-ch 'u-hsi-ch'i dağındadır. Onun büyük oğlu burada idi. Bu büyük dağda yine A-p'ang-pu neslinden insanlar vardı. Ayrıca çok çiğ vardı. Kar kış olduğunda bu oğul ateş çıkararak besledi hepsine yardım etti. Bu sebepten ateşi bulan oğul reis oldu. Unvanları ise Türk (T'u-chüe) idi. Işte Na-tou-liou budur. Onun on karısı vardı. Doğan çocukların hepsi kendi annelerinin kabile adlarını isim olarak aldılar. Kabile ismi A-shih-na olan en küçük eşinin oğludur. Na-touliou ölünce on karısı ve oğulları seçim yaparak birini reis seçmek istediler. Büyük ormanda ağaçların altında toplandılar; şöyle karar verdiler: Ağaçlar
tarafında en yükseğe zıplayan reis seçilecekti. A-shih-na'nın oğlu gençti. Ve en yükseğe zıpladı. Herkes onu reis olarak kabul etti. Unvanı A-hsien Şad idi. Neticede hepsi kendini kurt soyundan kabul ediyordu.
Ev çi şev e, gelo? Bi vî tebayî
Ev çi şev e, ku dawînî lê nayê
Hingî dikudînim dirêjtir dibe
Hingî ku diçe tarî dike gurrayî
Çavên min nabînin, tu dibêy?
An nafesilînim pêşiya xwe? ...
Na! ne wisa ye bi rastî
Ku çavên min westiya bin
Kêm bûbe tê de ronahî
Lê ev çi ye ku dineqînim
Bozî ji gewrî, cûnî j` reşayî
Hingî ku diçe tarîtir dibe
Hingî dibûre gurr dibe tarî
Divê ku niha şefeq bidaya
Ji êvarê vê de çend sedsal bûrî.
İnsanın ufku mümindir.
Müminin ufku Peygamber.
Peygamber'in ufku da, mutlak gerçeklerin habercisi, her peygamberin şahsiyetinin katlarında bir yaprak gibi bulunduran Son Peygamber...
Peygamber nasıl insanın ufkuysa, Na't da şiirin ufkudur.
Bayat atı birle sözüg başladım
Törütgen igidgen keçürgen idim
Öküş ögdi birle tümen miñ sená
ugan bir bayatka añar yok fená
( Tanrı adı ile söze başladım
Yaratan, besleyen, bağışlayan Rabb'im)
(Çok övgü ile on binlerce şükür
Gücü yeten bir Allah 'a , O'na yokluk yok)
Kutadgu Bilig
t.me/TurklukBilimi
Dema ez diçûm Bazinê Taqa
Dema tu lê bûyî
Ji bîr nakim, na
Gava min te şibandibû qumrîkên ser wan şikeftikan
-şikeftikên ku hetav li lotikan bû tê de
û bi kêzikeke hecê re germ bû dilê me-
(marê te wê bê min qey
Min hin ji ava hewtikan negihandibû destên te?!)
Gava tu dihatî wî kavilî
Kêliya ezman ji rengê şikeftikê vediguherî rengê pêz
Te gazî
av bi çi tê şuştin
bi kîjan çeka xewê tê guvaştin
benîyê kenê lêvên te
ma gûhîjên Zinarexê ajdane
li şaxên çermê rûgermîyê
çawa dikare keviran nerm bike
ma rima agirê tenûrê pijandiye şûşa dilê te
ma rengên ava heft kanîyên newala tayê melîsîne
li spîka awirên te
ka b`bêje
keça vînê!
na na keça evînê
kulîlka ji xwînê: xwîna ji kulilkê
av bi çi tê şuştin li welatê te
kuştin bi çi tê kuştin !
kuştin bi çi tê kuştin !!
kuştin bi çi tê kuştin !!!!!!!!
Tez yazmam gereken yerde kitap okuyorum bunun pişmanlığını ileride yaşayacağım için şimdilik tadını çıkarayım. Keşke dediğim ilk şey olmayacak ne de olsa...
Sezai Karakoç birçok şairin aksine hislerini okuyucuya rahatlıkla aktarabilen bir şair. Zamana adanmış sözler kitabı da oldukça yalın, abartıdan uzak bir şekilde yazılmış. İçinde dini, toplumsal aynı zamanda bireyselliği yansıtan anlatımlara rastlamak mümkün. Özellikle bireyselliğe dair sözlerinin okuyucuda yani bende daha derin bir yer edindiğini söyleyebilirim.
Benim lise zamanında okuduğum bir kitaptı. Sezai Karakoç'un tarzını beğendiğim için bu kitap da beğendiğim şiirler arasında yerini aldı. Favori şiirim "küçük na't". Hatta bir zamanlar sürekli, göz seni görmeli ağız seni söylemeli/ Bütün deniz kıyılarında seni beklemeli, sözlerini tekrarlar dururdum.
Sevdiğim şairler bir elin parmaklarını geçmez Sezai Karakoç ilk beş arasında yerini almış birisidir benim için.
Keyifli okumalar iyi bayramlar
Saçlarımı açtım ve omuzlarıma döküldüler. Banyonun t gını söndürüp, dışarı çıktım. Odanın ışıkları kısık olduğu için beni görebileceği şekilde bir adım atarak ona doğru yaklaş tım. Hudson çıplak bir halde, örtülerin üzerinde oturuyordu. Beni gördüğünde hızlanan nefesini duydum.
"Tanrım, Alayna. Sen kahrolası bir şekilde güzelsin," dedi
فَلَمَّا جَاءَهُمُ الْحَقُّ مِنْ عِنْدِنَا Bu suretle tarafımızdan kendilerine hak (o hakk olan Kur'ân) geldiği vakit tezekkür etmediler de قَالُوا لَوْلا أُوتِيَ مِثْلَ مَا أُوتِيَ مُوسَى Musa'ya verilen gibisi verilse ya!" dediler. أولم يَكْفُرُوا بما أوتى موسى من قبل Ya bundan evvel Musa'ya verilene küfretmediler de