Benim önümdeki güvercinler, tüm bu milyonlarca yıl kadar eski bir zaman-mekanda oradan oraya uçan ölümsüz bir güvercinin temsilcileriydi. Bedenlerinin gri hatları görünmez bir zaman makinesinin penceresinden başka bir şey değildi.
Oysa, var olan yalnızca dış dünya değil. Senin içinde başka bir dünya bulunuyor. Onu uçsuz bucaksız şafağıyla gözünün önüne getirebilirsin. Senin bilincin de işte tam orada, iki dünyanın arasındaki sınırdadır.
Günlerini kimseye itiraf edemediği şeyleri düşlemekle geçiren bir hayalci, acımasız ve saldırgan günümüz toplumunun gözünde neredeyse çürük mal gibi bir şey. İşte ben buyum!
Yaşamamın on yıl sonra nasıl olacağını hemen ayaküstü karar vermek bana tamamen saçma geliyordu ve hiçbir karar alamıyordum. Toplum çabuk karar verenlere ayrıcalık tanıyor, buna karşı yapacak bir şey yok. Şahsen ben kararsızlığı seçmiştim.
Parayı özgür olma ümidiyle çalmışlardı, farkına varıyorlar ki tamamıyla ona tutsak olmuşlar.Para onlara ağır geliyor. Tıpkı kaçan aşıkların hemen ertesi gün pişman olması gibi.
Umutsuzluk, bir toprak kayması esnasında insanların üzerine yığılan büyük toprak kütleleri misali, üzerine yağarak yere yuvarlıyorfu seni, yüzüne gözünü kaplıyor, ağzına burnuna giriyordu. Nefes alamıyordun.