Ve Bitti...
"İnsana en çok güç veren şeyin güzel anılar olduğunu anlamıştım..."
Sayfa 397
Beni de :)
Kendini bir anda böyle nitelikli bir sohbetin içinde bulman sevindirmişti seni.
Sayfa 184
Reklam
Kız güzel tâbi :)
"Eğer şimdi, şuracıkta seni baştan çıkarmaya yeltensem, buna cevap verir miydin?" Ingeborg aniden çehresini gevşeterek böyle sordu. "Tabii ki verirdim, hem de büyük bir zevkle”
Sayfa 227
Bazen engel olamazsın...
Bu odaya girdiğimden beri süren gerginliğim bir anda gözyaşı oldu, gözlerimden akmaya başladı. Ağlıyordum. Ağlamamam, metin olmam gerektiğini biliyordum. Üstelik ben öyle salya sümük ağlayıp zırlayarak sonuç almaya çalışan sulugöz biri izlenimini vermek istemiyordum. Bu her şeyden önce benim mizacıma aykırıydı. Ama yine de, ne gözyaşlarım, ne burnumun akması durmak biliyordu
Sayfa 145
Hortumla yıkanmak...
Geçen gün banyo günüydü. Gardiyanlar tutukluları gruplar halinde avluya götürdü, giysilerini çıkarmalarını söylediler ve hortumla yıkadılar onları. Pis pis kahkahalar atarak, ısrarla onun beyaz bedenine sıktılar suyu. Beyazlığına güldüklerini anlayınca, rezilce bir aşağılık duygusuna kapıldı. Çıplaklık utanç vericiydi. Nitekim cılızlıktan kaburga kemikleri görünen çıplak bedeni başka insanlara gösterilecek nitelikte değildi. Göstermek isteyeceği bir tek yeri bile yoktu. Gardiyanlardan biri, kasten makatına sıkıyordu suyu; müstehcen dürtüler içinde olduğuna şüphe yoktu. Güya meşru bir gerekçesi vardı, orasının bedenin en kirli yeri olduğunu söylüyor (daha doğrusu sen gardiyanın söy- lediklerini bu şekilde yorumlamıştın) ve sıkıyordu suyu! Tazyikli suyun o dayanılmaz gücü. İnsanın canını biraz acıtıyordu, ama zevkli de bir şeydi. Hatta burada kaldığı süre içinde en çok zevk aldığı şey buydu. İnsanın yıkanması hoş bir şeydi.
Sayfa 41
Benden bahsediyor ;)
Geçenlerde karşına çıkan kadın irade ve kabiliyetle kendisini donatmış bir kurtarıcıydı. Ona güvenebilirdin.
Sayfa 161
Reklam
Bu işler öyle kolay değil...
“O işler öyle kolay değildir" diye geçiştirmeye çalışırken, sadece kendi yüreğinde saklı olduğunu sandığın kişinin adının bir yabancı tarafından özensiz bir şekilde telaffuz edilişini duymuş bir aşık gibi irkilmiştin. Kimselere sezdirmeden bağlanmışsınız birbirinize, iyi kötü birçok şey yaşamışsınız, gitgide ıstırap vermeye başlamış ve sen ölmekle ayrılmak arasındaki iki seçenekten, zorlukla da olsa ikincisini seçmişsin ve ayrılmışsınız.
Sayfa 116
Dünyevi çıkarlardan vazgeçmek...
"Ben dua etmeye başladım. Sadece, tüm benliğimi boşaltıp mümkün olduğunca uzun ve bencilce olmayan bir dua söylüyorum içimden. Kendimi silip başkaları için dua ediyorum. İçimdeki çıkar arzularını, hırsları bir kenara atıyorum. Dünyevi çıkarlardan vazgeçtiğim zaman her şey yolunda gidiyor."
Sayfa 391
Arzu mu; sanat mı..
Sadece bakmakla yetinmeyip nedense dokunmak da istedin. Bedenini yıkarken, tenine dokunmak hoş bir his yaratıyor Sıcaklığı ellerinle dokunmadan anlayamaz insan. Hayır, hayır, böyle dememeli; böyle dersem resim çizemez olurum. Resimde beden ısısını yansıtmak elzemdir çünkü. Bu kadını çizme ve ona sarılıp yatma arzusu. Gövdesi, sırtı ve elbisesinin üzerinden seçilebilen omurga çizgisi, kürek kemiğinin üzerindeki kaslarının kıvrımları, ensesinin yumuşak canlılığı, kafasını hoş bir şekilde yana eğişi. Dokunma arzusuyla tuvale yansıtma arzusu senin kafanda birbirine karışıyordu....
Sayfa 245
Tırnağın varsa başını kaşı ;)
Bedenimi banyo havlusuna sardım, banyonun tam ortasında dikilmiş bir halde her iki kolumla bedenimi kucakladım. Yatağın ucuna oturup heyecanlanmış bir çocuğu yatıştırır gibi sağ elimle sol kolumu sıvazladım. Sonra banyo havlusunu çözerek aynı şeyi sağ elimle yaptım. Kendi elimi bir yabancının eli gibi hissediyordum. Birisi bana dokunuyor, beni avutuyordu. Yatağa girdim, gözlerimi yumup kendi bedenimi okşadım. Sessizce ve dingince... Derinliklerden taşıp gelen bir şeyler vardı. Elimi uzatıp dokundum. Demek öyle, bana dokunulmasını istiyordum ... Bu duyguyu uzun süredir ilk defa hissediyordum. Hoş bir histi. Tenim hâlâ nemliydi...
Sayfa 321
Reklam
Peki bana bırakan oldu mu?
Kapının yanındaki kulübede bir sister* oturur ve kötü kimselerin içeri girip girmediğini gözlerdi. Kızlar misafirhaneye dönünce o sister'a uğrayıp kendileri yokken bir erkeğin gelip mektup, çiçek ya da çikolata bırakıp bırakmadığını sorarlardı *Japoncaya Ingilizceden giren bu sözcük Katolik manastırlarındaki rahibelere verilen addır. Birinci anlamı kız kardeştir.
Sayfa 12
Tüh... :)
Geçenlerde sevişmeye davet ettiğinde, aslında o kadar da isteksiz değildim. Hatta işve yapıyordum biraz da. Elimi tuttuğunda biraz daha şansını zorlasaydın, yani Avrupalı erkekler gibi israrcı olsaydın, pekâlâ birlikte olabilirdik." Ingeborg bunları söyledikten sonra alaycı bir edayla yüzüne baktı. "Tüh ya, yazık olmuş," diye karşılık verdin sen de şakacı bir tavırla . Aslında senin aklın dün geceki o haz hissindeydi. Haz sana yapışmış, yakandan düşmüyordu adeta. Üstelik ruhun da buna uyumlu tepki veriyordu. Buna direnemiyordun. Sanki elin kolun bağlı bir halde cinsel olarak tahrik ediliyordun.
Sayfa 295
Ama o dönemde, öyle bir ruh halindeydim ki tuhaf şeyler hoşuma gidiyordu. Çevrem ve kendimle aramda belli bir mesafe vardı ve her durumda etrafımdaki dünyayı o mesafeden inceliyordum.
Sayfa 37
Bir yerde kök salmaktansa oraya buraya savrulmayı tercih ediyordum.
Sayfa 24
296 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.