Bir kitap düşünün ki, cümleleriyle size "İşte bu, tam bir Nazan Bekiroğlu kitabı!" dedirtsin. "Mücella" da yazarın kaleminden çıkmış, nevi şahsına münhasır bir eser.
Taa çocukluğundan ölene kadar, dört duvar ve bir köşesinde karayemiş dalıyla dört adım bahçe arasında geçen koca bir ömür, kahramanın ağzından söylediği üzere "anlatıcısız kalsa da" çok etkileyici bir anlatımla yüreğimize işliyor.
Arka plânda tek partili yıllardan, darbe dönemlerine kadar Türkiye'nin siyasî filmi de okuyucuya aktarılıyor.
İşte tam bu noktada Nazan Bekiroğlu'nun bu kitabını, Oya Baydar'ın "Yolun Sonundaki Ev" kitabına benzetiyorum. Okuyanlar bilir, orada da üç katlı bir evde sanki Türkiye'nin bir mozaiği yaratılmış, kahramanların hayatlarındaki her evre, ülkenin siyasî filmiyle paralel yürümüştü.
Fakat "Mücellâ" da, kitap kahramanının bizatihi annesi tarafından koyulan sınırlar nedeniyle, hayatı "ıskalamasından" kaynaklı pişmanlık ve mutsuzluk ağır basıyor.
Her ne kadar, yutarcasına okuduğum bir kitap olsa da, sonuyla beni mutlu eden bir kitap olmadı.
Buna rağmen iyi ki kitaplığıma ekledim, diyorum.