“Biraz dayan.”
O zaman hatırlamıştı. Bu sözü uykulu halde sayısız kere duyduğunu. Uykulu haliyle, bu anı atlatırsam bir süre her şey düzelecek düşüncesiyle dayandığını. Her seferinde derin bir biçimde uyuyarak ıstırabı, hatta utancı sildiğini. O gecelerin sabahındaki her kahvaltıda yemek çubuğunu bilinçsizce kendi gözüne saplamak ya da çaydanlıktaki kaynar suyu başından aşağı boca etmek istediğini.