Haydarpaşa Garı'ndan başlayıp Anadolu'nun vahşi, 'biber gibi acı' bozkırlarına; hastanesi, hapishaneleri ve uzak şehirleriyle panoramik bir Türkiye anlatısı. Dönemin politik, ekonomik ve sosyal yapısını öyle güzel anlatıyor ki, o trenin üçüncü mevki vagonunda diğerleriyle birlikte ben de yolculuk etmiş kadar oldum. Nazım Hikmet'i daha önce de okudum ama bu sefer farklı bir etkisi oldu bende. İnanılmaz bir gözlem yeteneğine sahip. Betimlemeleri çok başarılı bir roman okuyor hissine kapıldım. Zaten düz yazıya kayan bölümler de bulunuyor kitapta. Ama bu beni hiç rahatsız etmedi. Aksine büyülendim.
Bin bir çeşit karakter var Manzaralar'da, memleketin her yanından; mahkumu, işçisi, çocuğu, köylüsü, patronu, memuru, doktoru... Ve en erdemlisinden en yalancısına, ahlaklısından sömürgecisine hepsine ayrı bir yakınlık, bir ilgi besleyebiliyorsunuz. Çünkü şairimiz öyle istiyor ve bunu başarıyor fazlasıyla.
Çok özel bir eser olduğunu düşünüyorum. Nazım Hikmet gibi bir değeri daha iyi anlamak için bile okunur.