2018'in ilk aylarıydı "Her cümlesi içimi dağlayacak bir şair tanımak istiyorum!" diye şiir açlığımı susturamadığım zamanlar. Okudum, okudum... Didem Madak okudum, Turgut Uyar, Cemal Süreya, Nazım Hikmet... Özdemir Asaf okudum, severim, Ahmet Telli'yi ondan da çok severim... Hepsi değerli, güzel ama hiçbiri "işte şairimi buldum!" dedirtmedi bana. Sonra ufak bir sahafta en üst raflarda kitaplarını gördüğümde ne içindeki şiirleri ne de arka kapağını okumaya gerek duymadan kendisiyle iyi anlaşacağımızı hissettiğim Şükrü Erbaş ile tanıştım... Nasıl anlatılır bilmiyorum. Okumadan önce "Kitabın üzerinde yazan birkaç kelime Şükrü Erbaş'ı haddinden fazla seveceğimi düşündürüyor bana" demiştim.
Ve yanılmadım.
Gerçekten sevdim.
Hatta gittim, her şiirini, her dizesini Şükrü Erbaş'tan da çok sevdim.
Ben şiir okuma alışkanlığı olmayanların ya da okumayı sevmeyenlerin henüz kendi şairleriyle tanışmadığına inanıyorum. Çok bilinmese de, kimse sevmese de bu dünyadan gelmiş geçmiş (belki de geçecek) bir şair muhakkak bir insana seslenir. Zaten siz şairleri sevmeyi seçmezsiniz, şiirleri sizi seçer.
Ve şiirler asla yalnız kalmaz.