O topraktan öğrenip kitapsız bilendir
Hoca Nasreddin gibi ağlayan
Bayburtlu Zihni gibi gülendir.
Ferhat’tır,
Kerem’dir
ve Keloğlan’dır
Yol görünür onun garip serine,
Analar, babalar umudu keser,
Kahpe felek ona eder oyunu.
Çarşamba’yı sel alır, bir yâr sever el alır
Kanadı kırılır çöllerde kalır,
Ölmeden mezara koyarlar onu...
Nâzım Hikmet
Topraktan öğrenip
kitapsız bilendir,
Hoca Nasreddin gibi ağlayan Bayburtlu Zihni gibi gülendir.
Ferhad'dır,
Kerem'dir,
ve Keloğlandır.
Yol görünür onun garip serine, analar, babalar umudu keser. Kahbe felek ona eder oyunu. Çarşambayı sel alır,
bir yår sever
el alır,
kanadı kırılır
Topraktan öğrenip
kitapsız bilendir.
Hoca Nasreddin gibi ağlayan
Bayburtlu Zihni gibi gülendir.
Ferhad'dır
Kerem'dir
ve Keloğlan'dır.
Yol görünür onun garip serine,
analar, babalar umudu keser,
kahbe felek ona eder oyunu.
Çarşambayı sel alır,
bir yâr sever
el alır,
kanadı kırılır
çöllerde kalır,
ölmeden mezara koyarlar onu.
O, «Yûnusû biçâredir
baştan ayağa yâredir,»
Yine birdenbire Yunus Emre geldi aklıma.
Başka türlü anlıyorum ben Yunus'u:
Bence onda bütün bir devir dile gelmiş Türk köylüsü:
öte dünyaya dair değil,
bu dünyaya dair kaygılarıyla...
Çarşambayı sel alır,
Bir yâr sever el alır,
Kanadı kırılır çöllerde kalır,
Ölmeden mezara koyarlar onu.
O, "Yunusu bir çaredir,"
Ağu içer su yerine.
Fakat bir kerre bir derd anlayan düşmesin önlerine ve bir kerre vakterişip:
— Gayrık, yeter!... demesinler.
Ve bir kerre dediler mi:
"İsrafil surunu urur mahlukat yerinden durur,"
Toprağın nabzı başlar onun nabızlarında atmağa.
Ne kendi nefsini korur ne düşmanı kayırır,
"Dağları yırtıp ayırır, kayaları kesip yol eyler âbıhayat akıtmağa..."
TÜRK KÖYLÜSÜ
Topraktan öğrenip
kitapsız bilendir,
Hoca Nasreddin gibi ağlayan
Ferhad'dır,
Bayburtlu Zihni gibi gülendir.
Kerem'dir,
Yol görünür onun garip serine, analar, babalar umudu keser. Kahbe felek ona eder oyunu. Çarşambayı sel alır,