BİR ÇOK YAZIYA KONU OLACAK GÜNÜMÜZ TÜRKİYE'SİNDEN BİR OLAY
Bir tüketici ... marka çikolataların küflendiğine ilişkin fotoğrafları paylaşarak, “Küflenmiş çikolataya ilk defa şahit oluyorum. Üstelik son tüketim tarihine daha var. Muhtemelen tedarik zinciri sürecinde muhafaza koşullarında bir sorun var” diye yazdı. Paylaşımına ...’in yönetim kurulu başkanı ...’nu da etiketledi. CEO, tüketiciyi sert ifadelerle hedef alırken avukatlarıyla da tehdit etti. CEO, tüketiciye, “Karşında biz ve dev MİGROS var” cevabını verdi. CEO paylaşımını silmeden önce şu ifadeleri kullandı: “Bu ürünler hayatta küflenmez biliyor musun? Hadi doğru diyelim. Sen bence acil şekilde evindeki nem oranına falan baya bir bakmalısın. Bir de Linkedin’de paylaşacak hiç başka içeriğinin olmaması ne acı. Haklısın pirim yapmak için bize baya ihtiyacı var herkesin. Baksana aşağıya ‘çöp’ falan yazanlara. Bizim avukatların marka Karalama, Marka değeri düşürme vs' den neler isteyeceğinden herkes habersiz. Ayrıca! Bize böyle bir durum olsa söyler telafisini istersin! Karşında senin dev MİGROS ve biz varız. Herkes ürünün öyle arkasındaki! Haydi size kolay gelsin. Avukatlarımız iletişime geçecektir sizinle ama ben kendi işimi kendim çözmeyi severim.” GÜCÜN VERDİĞİ ŞIMARIKLIK ve YOZLAŞMA
Yalnızlık... Ne kadar kolay söyleyebilen ama ne kadar acı bir şey. İnsanın pek tercih etmeyeceği bir şey tek basinalikla çok karıştırıyoruz aslında. Onu tercih edebilir insan ama yalnızlığı pek tercih edemez. Tek basinaliga eşlik edebilir kişi çünkü daha dolu doludur. Tek başıma bir şeyler yapabiliyorumdur ama bunun içinde yalnızlık varsa o Tek basinalik çok ağır bir yüktür. Yalniz bırakılmak bir de bu var bırakılmak... Yani maruz kaldığın bir şey senin gidip özenle tercih etmediğin bir durum. Yalnızlığın olduğu Tek basinalik... Duyduğun ses büyük bir gürültü. Sadece se duyuyorsun. Kafanın içinde yankılanan bir ses. "Yalnız bir tek basinalik" İnsan kendini bulmak için kendine bir şeyler katmak için ara ara tek kalmalı ya da yalnız nasıl ifade ediyorsanız. Ama bir insanı yalnız bırakmak... Çığlık çığlığa bir yalnızlık. İnsan böyle bir durumda nasıl arkasını dönüp gidebilir. Bir sabah kalkıp bir insanı yaşayamayacağı duruma getirmek. Ne oldu diye bakmamak. Bir çocuğu çığlık çığlığa bir odada ağlarken yalnız bırakmak. Kapısı kitli odanın. Karanlık. Hayatı böyle öğrenecek demek. Hatası büyüktü cezasını çekecek demek. Bir çocuk... Karanlık bir oda... Çığlık çığlığa ağlayan bir çocuk... Kapısını kitlenip gitmiş. Büyürsün diyorlar... Tek bırakılmış yapayalnız. Çığlıkları duymuyor musun? Ya da kulaklarını mi kapatıyorsun?
Reklam
KARANFİL KIZ
O zamanlar dünya gerçekten de bir öküzün boynuzlarında durmaktaymış ve Karanfil Kız'ın bu aşırı gelişmiş iribaşa söyleyecek bir çift sözü varmış. Ama dur bak, en iyisi baştan başlayayım. Şimdi bu Karanfil Kız babasını fazla görememekten şikâyetçiymiş. Çünkü adamcağız haftanın her günü, hatta bazen haftasonları bile geç saatlere kadar çalışır,
..... Ütopya Gerçek Olabilir mi? Ütopya Eleştirisi Ütopya olarak adlandırılan ülke; herkesin el ele verip ateş çemberleri etrafında keyifle sohbet ettiği, paranın, mücevherlerin ve kaftanların değer görmediği bir topluluktur. Fakir zengin ayrımı olmadan, halkın hırsızlık veya dilenciliğin ne olduğunu bilmeyecek kadar huzur içinde yaşamasına imkân
VAR MI SİZİN DE BÖYLE CİNNETLERİNİZ? “Deliler ile benim aramdaki tek fark, onların bunu kabullenmemesidir. Oysa ben biliyorum deli olduğumu.” diyor, sürrealist ressam Salvador Dali. Dünyanın büyük çoğunluğu onun deli olduğuna, geri kalanıysa dahi olduğuna inanıyor. Hem deli olmak, dahi olmaya engel mi? Ya da tam tersi; dehalar da bir gün
Bugün çekildiğimiz fotoğraflara bakarken annemin, babam seneler evvel vefat etmiş olmasına rağmen hala evlilik yüzüğünü çıkarmamış olduğunu fark ettim. Neden bu zamana kadar dikkatimi çekmemişti bu durum? Neden şimdi anlam kazandı o yüzüğün o parmaktaki duruşu? Sonra yüzüne baktım; tüm dünyevi hazlardan arınık, acıların şekillendirdiği, aşındırdığı bakışlar... Ne kadar yaşayacağımızın, ne yaşayacağımızın hepsinden önemlisi öldükten sonra nereye gideceğimizin bile belli olmadığı bir dünyaya ne kadar çok acı sığdığını duyumsadım içimde. Herkes annesinin gözlerine baktığında benim annemin gözlerindeki yorgunluğu görecek, bugün dikkatlice bakın. Anne olduğumda ben de mi aynı gözlerle bakacağım dünyaya? … kim bilir…
Reklam
Hasan Ali Toptaş ve Taciz İddiaları
Hasan Ali Toptaş birilerini taciz etti mi etmedi mi bilemem ama toplumda olayın çok yanlış algılandığını bizzat gördüm. Öncelikle hakkındaki yanlış algıyı düzeltmek gerek. Olaylar şöyle oldu bakın sırayla; 1- Hasan Ali Toptaş röportaj yaptı ve genç çevirmenleri ağır şekilde eleştirdi. 2- Anonim bir profil Hasan Ali Toptaş'ın bu röportajına
ERKEK TİPOLOJİLERİ Kişilik sorunu, otuz yıllık mücadele tarihimizin en temel sorunu olarak süregelmiştir. Kürt toplumsal gerçekliğinin karmaşıklığı, dış güçlerin baskıcı-asimile yöntemleri ile ortaya çıkan kişilik gerçekle- ri, her boyutuyla içinde bulunduğu çıkmazı derinleştirmiştir. Kürtlük bilincinin kişiliklere parçalı yansıması, ağırlıkta da
Her sessizlik memnuniyet değildir, sözleriniz hiçbir şeyi değiştirmeyeceği için “sıkılmış” sessizlik vardır, durum düzeldiğinde “sabırlı” sessizlik vardır ve karşınızdaki insanı incitmemeniz için “orijinal” sessizlik vardır. Konuşursan onu incitirsin.. Sessizlik zerafettir ve saatlerce söylenen milyonlarca kelimeden daha değerli kalır. .. Şair Nizar Kabbani şöyle demiş: (Ne kadar acı olursa olsun, açığa vurmamıza izin vermeyen zarif bir sessizlik var)
Acıyı parmak uçlarından alıp ışık hızından daha kısa bir sürede beyne ulaştıran sinir hücrelerinin; aldığı emri de aynı sürenin içinde tekrar parmaklara ulaştırıp emrin tatbikinin de aynı sürenin içinde somut olarak gerçekleşmesinde bizzat rol alması ile bilinen bu muazzam kusursuzluğun Sanatkarının; aynı bilincin bizde de var olduğunu, acı
Reklam
Bugünü Yaşama Arzusu
#Schopenhauer *Yazar #Aldığımız her nefes bizi sürekli etkisi altında olduğumuz ölüme doğru çeker... Nihal olarak zafer ölümün olacaktır, çünkü doğumla birlikte ölüm zaten bizim kaderimiz olmuştur ve avını yutmadan önce onunla yalnızca kısa bir süre için oynar. Bununla birlikte, hayatımıza olabildiğince uzun bir süre için büyük bir ilgi ve
İrade Terbiyesi adlı esrinde Jules Payot, şöyle der: “Zamanın çabucak geçtiği duygusu ne acı bir duygudur. Saatlerin, günlerin, yılların aktığını hissederiz. Bu hareketin bizi yavaş yavaş ölüme götürdüğünü düşünürüz. Vaktini boş işlerle harcayanlar yaş kemâle erip de geriye baktıklarında arkalarında herhangi bir eser bırakmadıklarını görünce garip olurlar. Yıllar verimsizce geçmiş gibidir. Hayatın boşa gittiği düşünceye yerleşir, geçmiş nafile bir rüya gibi görünür. Ayrıca yavaş yavaş hayattan bir beklentiniz kalmadığında, hayat koşulları gücünüzün limitlerini zorlamaya, günlük hayat monotonlaşmaya başlayınca gelecek daha da hızlanmaya başlar ve geçmişin bir rüya olduğunu içten içe düşünür insan. Daha da acısı bugün de anlamını yitirmeye başlar. İnsan doğasındaki tem belliğin önüne geçemeyenler, kendilerini sosyal hayatın, gidişatın akışına bırakanlar çaresizlik duygusuna batar. İstemeye istemeye hızlı trene konulmuş, gönderilmeye mecbur tutsak gibidirler. İtibar da elden gider ama karşı koyamaz. En azından mevcudu korumaya çalışır, gelecekle kendini avutmaya çalışır. Ancak geçmişle yüzleşmediği sürece bunu da başaramayacaktır. Hayattan gelip geçerken herhangi bir iz bırakmayanların, varlığın bir anlamı olmadığı gerçeğini göremedikleri sürece işleri zordur. Bu duygunun tembeller, dünyevi insanlar, zamanını boşa geçirip herhangi elle tutulur bir eser bırakmayanlar için kaçınılmaz bir durum olduğu bellidir.” İsa Dervişoğlu
Resim