Kadınların göbek deliklerinden cinsel olarak etkilenmeyi inceleyerek başlayan ve cinselliği felsefi olarak irdelemeye çalışan, kanser imgesiyle varoluşun, neredeyse kitabın yarısına damgasını vuran Stalin fıkrasıyla anlamsızlığın etrafını kazan bir kitap. Yani, oldukça absürt.
Kundera’nın kendine has, oyuncu bir kalemi var. Kendine has, çünkü attırdığı kahkahaların tadı bana hep biraz ekşi gelmiştir. Bu kitapta da yine kendi gibi aslında.
Ama hikaye geçişleri ehvan dikilmiş bir kitap okuduğumdan şüpheleniyorum şu an. Her zamankinden biraz daha dağınık anlatılmış. Genel hatlarıyla yalnız, boşlukta, sevgi yoksunluğunu aşamayan, hayallerden sıyrılamayan ya da çağımızın en yaygın tipi olarak narsist karakterler bunlar. Her ne kadar karakterlerin her birinin öyküsünü diğerininkiyle iç içe geçirip, tabiri caizse hepsini bir saç örgüsü gibi birleştirmiş ve beni kendine yine hayran bırakmış olsa da, karakterlerin hatlarının yeterince iyi oyulmamış olduğu düşüncesinden de kaçamıyorum. Söz konusu Kundera bile olsa, ki kendisini çokk severim, bana çok az kapı aralayan, ortalama bir kitap okumuşum gibi ayrıldım. Hayretler olsun.