Binlerce yıldır bir Mesih (diriltici) beklerler. Onlara göre, bu diriltici gelecek ve onları kurtaracaktır. Bu, Mısır ve Babil esaretleri zamanında doğmuş, bu esaretlerden kurtulduktan sonra da ortadan kalkmamış bir inançtır. Hâlbuki bir değil birçok kurtarıcı gelmiş ama onlar ırk gururları ve tarihi saplantıları yüzünden onları inkâr etmişlerdir.
•Maddî bakımdan kurtarıcı bekliyorlarsa niçin bekliyorlar, dünya nimetleri bütün onların elindedir.
•Siyasî bakımdan bekliyorlarsa niçin bekliyorlar, aşağı yukarı gizlice dünyayı idare edenler onlardır, gizli dünya devletini kuranlar onlardır.
••Yurt istiyorlarsa, çağın en büyük faciasını bir fantezi uğruna işlemekten çekinmeyerek bir milyon Müslümanı yurtlarından koğmuş ve oraya yerleşmişlerdir.
•Din ve iç dünya açısından bekliyorlarsa -ki bunu asla kabul etmeyeceklerdir- o kurtarıcı gelmiştir. İşte İslâm.
Dinleri donmuş ve katılaşmış, kapalı bir din halini almıştır.
>Dünyanın bütün güçlerini kendileri ellerinde bulundurdukları ve dünya acılar içinde kıvrandığı halde ne din, ne madde güçleriyle buna bir çare bulmaya çalışmaktadırlar.
>> Yürekleri katılaşmış, daha kötüsü marazileşmiştir. Irk gururu onlara insancıl olmanın bütün yollarını tıkamıştır.<<
Sanıyorum bizler anne babalarının ilgi veya dikkatini kendi çabasıyla kazanmak zorunda olan son kuşağız.Üstelik o ilgiyi çoğunlukla artık iş işten geçtiğinde kazanabildik,o ayrı.Çocukların bir mucize falan olduğunu düşünmüyorlardı hatta bizleri daha çok bir sorun, tamamlanmamış bir şey olarak görüyorlardı.Ve bizler de kayıp kuşağın gönülçelenlerine dönüştük böylece.Dikkatlerini çekebilmek için kollarından çekiştirmek ya da ağlamaktan çok daha karmaşık yöntemler geliştirmek mecburiyetinde kaldık.Yetişkinlerle bir tutuluyorduk;onlardan ne bekliyorlarsa bizlerden de onu bekliyorlardı;en azından onları rahatsız etmememiz ve onlarla konuşmamamız gibi bir talepleri vardı.
“Eğer sevdiğiniz insanlar sizden koparılacaksa, aşık olmanın ne anlamı vardı ? Ölüm ve zaman saldırıya geçmek için bir köşede sessizce durup bekliyorlarsa, aşkın var olmasının hiçbir değeri yoktu.”