Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Ahhh, dostların çokluğu ile yalnızlığın mevcudiyeti arasında hiçbir alaka olmadığını zamanla anlayacaksınız. Ne diyordu şair, ne zaman bir dosta gitsem evde yoklar…
Sayfa 159 - Doğan KitapKitabı okudu
"Ne diyordu şair; Yıkıldı yolunu bekleyen şehir, Şimdi gelsen de bir Gelmesen de bir."
Reklam
Dünya Adil Bir Yer Değil
Bugün dünyadaki 35. yılım, doğum günüm. Cahit Sıtkı’nın deyişiyle: “Yolun yarısı”. Bu zamana kadar yaşadıklarımdan, şahit olduğum binlerce hayat hikâyesinden, kendimce okuduğum kitaplardan, dinlediğim müziklerden, izlediğim filmlerden bir terapist olarak şunları öğrendim: İnsan nisyanla malüldür ve fena halde hüzne, hüsrana mahkûmdur. Her hal
"Firavun vardı firavun. Hz. Musa'ya nabıyordu abi? Falan filan diyordu. Noldu abi akıbeti? Müzelik eşya oldu. Oolum siz ne olmak istiyorsunuz onu söyleyin "
Çocukluğundan söz ederken, eskiden hayatın bu kadar hızlı değişmediğini söylüyordu. O zamanlar, diyordu , yenilikler yavaş gelirdi. Hayatımıza alış­tıra alıştıra dahil olurdu. Yenilikler bizi heyecanlandırır, ama şaşırtmazdı. Ertesi gün neyle karşılaşacağımızı bilir­dik. Şimdi öyle mi? Yenilikler süratle geliyor, yine aynı sü­ratle gidiyor. Eskimeye olanak bulamadan hayatımızdan si­liniyor. Ardında ne iz ne anı bırakıyor. Biz bir yeniliğe ayak uyduramadan, yerini bir diğeri alıyor. Oysa insanın bir sı­nırı var. Kaplumbağadan hızlı yürür, tavşandan yavaş ko­şarız. Zihnimizin ve duygularımızın da sınırı var. Gelenek­lerin önünde gider, yeniliklerin ardında kalırız. Bu denge­yi zorlayan değişim, içimizdeki teraziyi kırıyor.
Seneler önce bir cümle okumuştum; “Hayat 18 bilemedin 20 yaşına kadar yaşadığındır ondan sonrası tutunma çabası.” diyordu. İnsan ne yaşarsa o yaşına kadar yaşar, ve en güzel çağlarının olduğunun farkında olmadan yaşar. Sonrası tutunma, en sağlam yerini arama ve bulma çabası...
Reklam
. “Gönül kırıklığının acısını dindirecek bir yolculuk yapılmadı henüz.” Ne diyordu şair: “Ne kadar uzağa gidersen git, kaçmak istediğin her şey içinde.”
Hiç de estetik olmayan görsellerle karşınızdayım. Taşınıyoruz. İlk kitaplardan başladım. Zaman içinde bir hayli kitap toplamışız evimize. Elime aldığım her kitap bir milisaniyeliğine de olsa beni başka bir ana götürüyor. Annemin genç kızlığında İsmet Özel’e, Rasim Özdenören’e imzalattığı neredeyse o her yeri çizili kitaplar. Annemin ben 10
-Ama kadının katlanması gereken en büyük sorun bu duyarsızlık değil,dünyanın ona karşı takındığı düşmanca tutumdu.Dünya ona,erkeklere söylediği gibi,' Canın istiyorsa otur yaz,benim için fark etmez,' demiyordu.Ona kahkahalarla gülüyor ve 'Yazmak mı?Sen yazsan ne olur,yazmasan ne olur,' diyordu.
"Yarabbi, ne kadar güzel!" diyordu, içinden; "İnsan nasıl bu kadar güzel olabilir? Bu beyaz ten, bu havuzlar gibi derin gözler, bu içlerinde ruhun ışığı parlayan gözler; insan, gülümsemesini bir kitap gibi okuyabilir. Ne güzel dişleri var... Hele başı... Omuzlarının üstünde ne güzel duruyor, bir çiçek gibi sallanıyor... güzel kokular saçıyor sanki. İşte, kalbim yerinde durmaz oldu gene... Yepyeni bir şeyler duyuyorum... Ah yarabbi, bakmaya doyamıyorum! Soluğum kesiliyor!"
Sayfa 244Kitabı okudu
Reklam
Ben ona kötü olan,dünyalık olan ne varsa onu emrediyordum. "Nefs'i emmâre" diyordu insanlar benim bu halime. Kötülüğü emreden nefs... Kötü olanı hoş gösteren, onu yapman için arzu,heves,gurur,kibir,nefret her ne varsa telkin eden.
İnsanlar her şeye, her şeye başkaldırmalı, diyordu. İnsanlar böyle uyudukça, insanlar böyle zulüm altında inlemeyi kabul ettikçe insanlığın bir sinekten ne farkı olur, insanlar, eğer en küçük bir haksızlığa, bir zulme başkaldırmayı akıl etmezlerse, insanlık bundan böyle daha da beter hale düşecektir. Allah, başkaldır ya kulum, demiş ve insan onun
Bizim burada gökyüzü, ben kendimi bildim bileli simsiyah ve yanık kokuyor. Ne vakit "Anne, neden böyle?" desem "Sis, duman, iklim kötü!" diyordu. Ha son dönemde sıkça "Boom, boom!" diye sesler duyuyordum. O sesler ne zaman ortaya çıksa annem telaşla "Hanzalam! Hanzalam!" diye sürünerek yanıma gelir, kulaklarımı kapar, üzerime kapanır, adeta üstüme etten duvar örerdi. Ben "Anne ne oluyor?" desem, "Gök gürültüsü oğlum şimdi geçer." diyordu. Bu masala ilk zamanlar çok inanmıştım ama artık gerçekleri biliyorum. Mahmut geçen ay dedesiyle İsrail sınırına gitmiş; İsrail semaları masmaviymiş, hiç gök gürültüsü de yokmuş..
Sayfa 14
Ne diyordu Ârif; "Giden ayaklarsa eğer geri gelir, Fakat giden gönülse işte o bir daha geri gelmez."
Ne zaman bir şey sorsam, bir şey danışsam, bunu nasıl yapayım desem; "Çok düşünme, âlemin sahibi var, bırak o düşünsün" diyordu.
Sayfa 159
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.