56 syf.
·
Puan vermedi
İsminiz bilmediğimiz bir kadın, yabancı ve evli bir erkek. Aralarında sadece cinsellik üzerine kurulu bir ilişki. Peki ya kadın aşık olursa? Adamın aramalarını, ona gitmesini beklerse ve tüm hayatını o adamın aramalarına endekslerse? Annie Ernaux öyle bir kitap kaleme almış ki isimsiz kadının aşkını, platonikliğini, tutkusunu, o adama karşı olan çaresizce bağımlılığını sanki sizin başınızdan geçiyormuş gibi okuyorsunuz. “Bu nasıl bir takıntıdır ki bir adamı böyle hayatının merkezine koyabilir bir kadın?” diye sorguladığınız da çok oluyor ama anlayabiliyorsunuz da. Hani bazen sosyal medyada görüyoruz ya sevgilisinden ayrılmış bir kız arkadaşı nefes aldığında “o da böyle nefes alırdı.” diyor da arkadaşı kıza sinirleniyor ya, kitabı okurken birkaç sayfa boyunca o arkadaş gibi hissettiğiniz oluyor. Ama bu arkadaş gibi hissettiğiniz kişi bir ergen veya küçük bir çocuk değil, ödev kontrol eden, çocukları olan, aklı başında bir kadın ve bu durumda olması size yer yer sinir harbi yaşatıyor. Bu sinir harbinin yanında bir yandan da görüyorsunuz ki bir kişi toplumda nerede olursa olsun tutkunun pençesine yakalandığında aklı başından gidiyor. Ne yaptıkları ne de hissettikleri ne iradeleriyle girdikleri savaş sonunda aldıkları kararlar onlara ait olmuyor. Böyle insanlara bence cinnet geçiren bir kişiymiş gözüyle bakılması gerekiyor çünkü bu süreç boyunca kendilerinde olmuyorlar. Ne sorarsanız sorun aldığınız cevaplar kendi mantık çerçevenize oturtabileceğiniz cevaplar değiller.
Yalın Tutku
Yalın TutkuAnnie Ernaux · Can Yayınları · 20224,029 okunma
80 syf.
7/10 puan verdi
Anlatımı çok güzel ve akıcı olan bir uzun öykü. Vatanı uğruna pek çok şeyini feda eden, karısına ve kaybettiği oğlundan kalan horoza umutla sarılan bir albayın hayatını anlatıyor. Umudun insanı ayakta tuttuğunu görüyorsunuz ancak o umut tek dalınızsa dışardan gelebilecek tehlikelere de, kandırmacalara da davetiye çıkarmış oluyorsunuz. Anlatım o kadar güzel ki okuduğunuz her satırda o anları bizzat yaşatıyor, sanki o mekanda sizde bir bireymişsiniz gibi oluyor. İçeriği her ne kadar trajikomik olsa da pek çok şeye ışık tutan bir kitap olmuş.
Albaya Mektup Yok
Albaya Mektup YokGabriel Garcia Marquez · Can Yayınları · 20208,5bin okunma
Reklam
160 syf.
·
Puan vermedi
·
6 günde okudu
“Ben bir insandım.” İnsan olmak. Yaratılışımızdan ötürü olabileceğimiz en kolay şey gibi geliyor değil mi? Lakin insan olmanın bazı coğrafyalarda ne zor bir iş olduğunu unutuyoruz, görmüyoruz, görmek istemiyoruz. Coğrafya kaderdir, diyor ya hani, işte bu kitapta zor bir coğrafyada geçen çok acı hayatlara şahit oluyorsunuz. İnsan olmanın, kadın olmanın, çocuk olmanın ne denli zor olabileceğini görüyorsunuz. Hayat bizden ibaret değil. Etrafımızda neler olup bittiğiyle ilgilenmiyoruz çünkü kolay olanı bu. Gerçek değilmiş gibi kötü bir masalmış gibi dinleyip unutuyoruz. Bu kitap dönüp bakalım diye yazılmış, bizim dışımızda nasıl bir hayatın var olduğunu hatırlatmak için yazılmış adeta. Umarım görmeyi deneriz, umarım başkalarının acısını yüreğimizde hissedebilecek kadar insan olabiliriz.
Huzursuzluk
HuzursuzlukZülfü Livaneli · Doğan Kitap · 2017100bin okunma
152 syf.
9/10 puan verdi
·
18 saatte okudu
Dikkat spoiler içerir! Bir günde bitirilebilecek kadar akıcı bir kitap. Bu kitabın özeti olabilecek cümle ise bence şu “ bütün hayvanlar eşittir ama bazı hayvanlar öbürlerinden daha eşittir. “ kitap her ne kadar o zamanki siyasilere gönderme olsa da okudukça görüyorsunuz ki insanlık kaç yılında ve hangi milletten olursa olsun tarih tekerrür etmekte. Olay sadece siyasi de değil üstelik belki sizin de çevrenizde özel firmada çalışıp yakınan ama kendi işini kurduğunda eskileri mumla aratan arkadaşlarınız, tanıdıklarınız vardır. Herkes adaleti istiyor ta ki kendisi veya benzeri başa gelinceye kadar sonra herkes kayrılmayı ve diğerlerinden üstün olmayı istiyor. Adalet duygunuzu sorgulatan güzel bir eser. Herkesin okuması temennisiyle
Hayvan Çiftliği
Hayvan ÇiftliğiGeorge Orwell · Can Yayınları · 2020248bin okunma
"Sayın bayanlar, baylar, görüyorsunuz ya, her şeye inanmak insanın başına ne işler açıyor."
NE YAZIK Kİ
Şu anda Türkiye ağır bir talan altında. Moğol saldırısı bile bu zararın binde birini vermedi. Ülkenin hangi köşesine gitseniz bir talan, zevksizlik ve saldırı görüyorsunuz.
Sayfa 133Kitabı okudu
Reklam
Görüyorsunuz ya baylar, bu dâhi paranoyakla kendimizi karşılaştırdığımızda, ne kadar zavallı aptallar ve dar görüşlü kişiler olarak kalıyoruz! Biz gerçeklerin tutsağıyken, o tutkuların insanı; biz hep başkalarından alınma, elden düşme deneyimlerle yaşarken, o kendi deneyimlerine dayanıyor. Tıpkı dünyamız gibi, sonsuz bir yalnızlık içerisinde, kendi evreninde dolanıp duruyor. Korkmak hakkına sahip. Yörüngesini açıklamak ve korumak için gösterdiği yetenek, tümümüzün tuttuğumuz yolları açıklamak ve savunmak için gösterdiğinden daha büyük. O, duyularının yarattığı yanılsamalara inanırken, bizler sağlıklı duyularımızla algıladıklarımıza kuşkuyla bakıyoruz... ... Bizler nasırlaşmış akıllarımızın üstünde, cimrilerin paralarının üstüne oturmaları gibi oturuyoruz. Bizim düşündüğümüz anlamda akıl, bir yanlış anlamadan başka bir şey değil. Eğer salt düşünce düzeyinde sürdürülebilen bir yaşam varsa böyle bir yaşamı sürdürebilen tek insan şu karşınızda gördüğünüz delidir!”
Sayfa 448Kitabı okudu
Benim burada ne işim var?' diye düşündüğünüz oldu mu hiç? Bir labirentin içindeymişsiniz ve kaybolduğunuzdan eminmişsiniz de, her bir dönemeci kendiniz yarattığınız için bu tamamıyla sizin suçunuzmuş gibi hissettiğiniz? Üstelik dışarı çıkmanızı sağlayacak birçok yol olduğunu da biliyorsunuz çünkü labirentten çıkmayı başarmış, dışarıda gülüşüp oynayan insanların seslerini duyuyorsunuz. Çalı çitlerin arasından arada bir görüyorsunuz onları. Yaprakların arasından gelip geçen şekiller halinde. Öyle mutlu görünüyorlar ki onlara değil, bu işi onlar gibi yapamadığınız için kendinize kızgınsınız. Oldu mu hiç? Yoksa bu labirentte kalan bir tek ben miyim?
Farklı bakış açısı ama iddialı ve doğru sanırım
"... Hem bana öyle geliyor ki en kaba söz, en kaba mektup bile susmaktan daha iyi bir iyi yüreklice, daha bir dürüstçedir. Susanlar, hemen her zaman, içten gelen incelikten, nezaketten yoksundurlar; bir itirazdır susku; yutmak zorunlu olarak kötü kılar kişiyi, –mideyi bile bozar, susanların hepsi de sindirim bozukluğu çekerler. –Görüyorsunuz, kabalığın değerini düşürtmek istemiyorum, en insanca karşı koyma yoludur o, çıtkırıldım çağımızda en başta gelen erdemlerimizden biridir. İnsan bu iş için yeterince zenginse, haksız olmak bir mutluluktur da. Bir tanrı yeryüzüne inseydi, her ne yapsa haksızlık olurdu, cezayı değil, suçu kabullenmek tanrısal olurdu o zaman
Artık mücadeleden yorgun, endişelere aşırı derecede kapılmış, her şeyi bırakmak, hepsinin içinde hüngür hüngür ağlayarak "Lâkin hâlime bakınız!" demek gereksinimleriyle azap çekiyordu. "Beni mutlu ve rahat görüyorsunuz değil mi? Ancak bakınız işte ağlıyorum... Demek ki ne mutlu, ne rahatmışım, ooh, rahat değilim! Hiç hem hiç değilim... Mutluluk nerede!"
Sayfa 119 - İskele
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.