Yani, "Kadere iman eden, gamlardan kurtulur." Risale-i Kader'in âhirinde güzel bir temsil ile, iki adamın şahane bir sarayın bahçesine girmesiyle, bir küllî meyvesi beyan edilmiş.
Hazır yeni bitirmişken hemen bir incelemesini yapmak istediğim ve okumadan önce fazlaca methini duyduğum bu Oscar Wilde eseri hakkındaki ilk izlenimim, gerçekten konusunun ilgi çekici
"İşin en güzel yanı, ne benim ne de onun tek söz etmememize karşın, bakışların ve ses tonlarının görünmez, duyulmaz konuşması aracılığıyla birbirimizi anlamamız ve onun beni sevdiğini her zamankinden daha açık bir şekilde söylemesiydi."
güle dair bir neden yokgül açar, çünkü açarne gözetir kendinine görünmek arzular.
| Angelus Silesius
____________________________
Gül, ne kendisini koparmaya yeltenen elin niyetinden haberdardır ne de ona sevdayla yaklaşan bakışın samimiyetinden emindir; o yalnızca açar. Ne zaman, kime ve nasıl değeceğini hesap etmeden, sadece açar. Sessizdir, vakar sahibidir; güzelliğini duyurmak için çırpınmaz, alkış beklemez. Gösterişten azade, sadece varlığının hakkını verir. Zira gülün mesuliyeti sevilmek değildir; onun vazifesi, en güzel hâlinde var olabilmektir. Gün gelir, hoyrat bir elin dokunuşuyla ezilir; bir başka vakit, vefakâr bir yüreğin avuçlarında incelikle taşınır. Fakat o, ne incinmekten ürker ne de övülmekle mağrur olur. Çünkü bilir: birinin gözündeki kıymeti, onun kalbinde taşıdığı zarafet kadardır. Bu yüzden her sabah yeniden açar; ne teşekkür bekler ne de dokunulmadan sevilmenin sitemini taşır. Gülün kaderi, bazen kıymet bilmeyene de tebessüm etmek, belki de incitecek olanın gölgesinde dahi zarafetinden vazgeçmemektir. Kimi onun dikenini görür, kimi renginde kaybolur; ama gül hep aynıdır: sabırla, sessizce, inceliğin hüznünü taşır. Herkes seyreder onu; çok azı gerçekten anlar. Belki de bu yüzden gül, en çok da tevazunun remzidir; söz söylemeden anlatan, dokunmadan iz bırakan, varlığıyla edep öğreten...