... Deccal'i beklemeyi resmen bırakabiliriz.
Deccal, insan formunda, zaten burada.
Deccal'in bir adı var.
Onun adı kayıtsızlık.
"İyiler kılını kıpırdatmadığında kötünün egemen olduğu" kuşku götürmez bir gerçektir. Çoğu, çok uzun zamandır hiçbir şey yapmayan ve gezegenin ve sakinlerinin yoksulluk, açlık, adaletsizlik ve istismarın/suistimalin bizim işimiz olmadığını düşünen bir safta durmanın veya bununla ilgili herhangi bir şey yapmak için çok meşgul olmaktan daha fazla "Deccal" olan ne olabilir?
Karşındakini yargılamayı bırakırsan ‘bana zarar verdi’ yargısından kurtulursun. ‘Bana zarar verdi’ yargısından kurtulursan zarar dediğin şeyden de kurtulmuş olursun.
İyi de ben güçlü filan değilim ki! Böyle vir vir vir konuştuğuma bakma. İnsan başka çaresi olmayınca öyleymiş gibi yapıyor.”
“Bazen insan, konuştuğu kişi daha ağzını açmadan neler
Son zamanlarda en çok muhatap olduğumuz sorulardan biri de evlilikte denklik meselesi. Özellikle kadınların top yekûn tahsil ve meslek sahibi olmaları bu anlamda farklı bir durum ortaya çıkardı. Şöyle ki; öğretmen, avukat vs. olup da evliliği erteleyen birçok kardeşimiz, hali hazırda kendilerine gelen taliplerinin dini ve ahlaki durumunu olumlu
- Ah sevgili dostum! Böyle bir şeyi nasıl söyleyebiliyorsun? Görüyorsun ne yaptığımı... Valizimde boş yer vardı, saman dolduruyorum oraya. Yaşam valizimiz de öyledir işte; içinde boş yer kalmaması için eline ne geçerse dolduracaksın. Aklına bir şey gelmesin sakın. Katerina Sergeyevna ile ilgili ne düşündüğümü söylemiştim sana. Hatırlıyorsundur.
Dersim Kürtlerinin Erzincan Boğazı'nı Tuttukları Haberi:
Amasya'dan Erzurum'a gelirken, Sivas'ta küçük bir hikâyeye zemin olan vaka hatırlarınızdadır. Gariptir ki, Erzurum'dan Sivas'a giderken de buna benzer küçük bir vaziyete temas ettik.
Erzincan'dan batıya hareket ettiğimiz günün sabahı, Erzincan Boğazı
Dini tercih etmediği için insanlığı ve ahlâkı da dinin içinde bırakanlar var. Dini tercih etsen de etmesen de insan olduğun için insanlık barındırman gerekmiyor mu? Hani dini sonradan öğreniyoruz ama özümüz insanlık içeriyor ya?
Dininin olması ya da olmaması değil, insanlığının ve ahlâkının olmaması seni kötü yapan. (En azından benim için
Önceden kötü davranışa maruz kaldığımda “acaba sorunları mı var” gibi soft analizlerde bulunurdum. Sonra anladım ki kimseye mutlak empati borcumuz yok. Bizi insanların ne yaşadığı değil, bize ne yaşattıkları ilgilendirir. Sınırlarımıza hemen şimdi ve burada saygı gösterecekler.Anlama işini bırakın psikologlar yapsın.Seans başı kaç para alıyor bu insanlar. Profesyonel meslekleri çünkü. Her şeyi anlamak zorunda değiliz. Her şeyi çözmek bizim işimiz değil. Kimseye hermönetik çaba harcama borcumuz da yok. Ya insanca davranacaklar, ya da güle güle.
Cennet dediğin şey zaten zihinde inşa edilen bir kavram, fiili hayat içindeysen ve çevrende insan çocuğu varsa ve ilişki içindeysen hayat bir şekilde cehenneme dönebiliyor.
Vakitsiz gelir cennet denen şey ve an da açığa çıkıp kaybolur. Beslendiğimiz her ne kadar tutunduğumuz şey olsa da bir gün onun da manasız geleceği zamanları deneyimleyeceğiz. Burada asıl soru şu? bizi gerçekten ne tamamlar ve biz ne için deneyimliyoruz bu hayat denen oyunu? İşte asıl yanıtsız kaldığımız ve nefesimizin kesildiği yer burası oluyor. Uyan uyan nereye kadar bilinmez ama rüya da uyanış da aynı yerde yani zihinde cereyan ettiği için onun hükümranlığında bize sadece seyirci olmak düşüyor.
Tabi bir de bizim inisiyatifimizde olmayan ama olmasını istediğimiz kadersel planımız var. Köşeyi dönünce kamyondan kopmuş Azrail gibi üzerine gelen bir lastiğin çarpması sonucu ölebilme ihtimalini sürekli yan cebimizde taşıyoruz, biliyorsun! hal böyle iken rüyalar mı bize sahip, hazlar mı bilemedim? uyandığını sanmakla da işimiz bitmiyor çünkü hazzın en derinini rüyada yaşıyoruz engelsiz ve kısıtsız.
Böyle olunca doğmak istemeyen çocuk bizi ele geçiriyor ve kendi konforlu alanında yaşamını sürdürüyor. Bütün hikaye, bunları bilen biz ne yapıyoruz?
Hiçbir şey
#ruhsohbetçisi
Burada ne işim var, bilmiyorum. Burası gıdalara ayrılmış bir bölüm değil mi? Ben gıda değilim. İşi gücü başından aşkın bir deniz canlısıyım. Adım midye. Ben denizlerin temizlik işçisiyim. Bir nevi su arıtma cihazıyım. Ortalığın silip süpüreni, denizi diğer deniz canlıları için yaşanılır hâle getirmeye çalışanıyım. Herkes benim kirli suları çok
Bugün bez torbamı yanıma aldım, küçük bir alışveriş için çarşıya çıktım.
Manav, aldığım sebzeyi naylon poşete koymak isteyince, "Gerek yok, israf etmeyelim, benim kendi torbam var, ona koyarım," dedim. "Abi bu poşetten ücret alınmıyor," deyince; "Mevzu ücreti değil, biz bu poşetleri ne kadar az kullanırsak o kadar israf
youtu.be/TW3RUcX2V_4?si=...
Sene 41'mi oldu şimdi?
Evet.
O seneler de harb seneleri.
Evet, harb seneleri.
Askerliğiniz nerede yapdınız?
Askerliğimi evvelâ Hadımköy'de yapdım. Ondan sonra Çankırı'ya gitdim. Çerkeş'e gitdim. Onu da hep kitaplara yazdım, nasıl gitdiğimi filan.
Açdık, on beş gün oldu
ÜNAL YALTIRIK
Diyarbakır'da İlkokul
8 yaşında herhalde Diyarbakır'a geliyorsunuz, 1940-41 arası... Kabaca 8-12 yaş arasında Diyarbakır'dasınız diyebilir miyiz?
Evet. İlkokula orada başladığım için o hesaba geliyor. 8 yaşında ilkokula Diyarbakır'da başladım.
Diyarbakır'daki evinizi hatırlıyor musunuz? Nasıl bir evdi?