İnsanlar nasıl olur da aşk için böylesine iftiralar, kara çalmalar ve yalan yanlış şeyler uydurabiliyor, onu bir ayıp, bir suç ve bir eksiklik olarak tarif edebiliyorlar? Ne kadar iğrenç sözler ne kadar münasebetsiz ifadeler kullanıyorlar! Ya da buz gibi tıbbi ve fizyolojik terimlerle geçiştiriyorlar! Aşkın bunlara benzeyen bir yanı var mı hiç? Elbette yok! Aşkın şu kaval sesinden farkı ne?
Sayfa 132Kitabı okudu
(...) Oysa bir kadının duyguları, söze dökmeden ve bilincinde olmadan da her şeyi bilir. Zira... artık kendimi daha uzun süre kandırmayacağım; o adam bana o zaman sarılsa, beni o zaman istese, onunla dünyanın öbür ucuna giderdim, hem kendi adımı... hem çocuklarımınkini lekelerdim... insanların dedikodularına aldırmaz, mantığımın sesini dinlemez, Madam Henriette'in daha bir gün öncesinde tanımadığı Fransız genciyle yaptığı gibi, onunla kaçardım... nereye, ne zamana kadar diye sormaz, önceki yaşamıma bir an bile dönüp bakmazdım... paramı, adımı, mal varlığımı, onurumu onun uğruna feda ederdim... dilenirdim, bu dünyada onun beni sürükleyebileceği her tür aşağılanmaya razı olurdum belki de. İnsanların ayıp dediği, saygın gördüğü her şeyi görmezden gelirdim, şayet ağzından bir sözcük olsa çıksa, bana doğru bir adım atsa, beni anlamayı denese, o an ona tüm kalbimi verirdim. (...)
Reklam
“Şimdiye kadar çiçek toplamakla, bir çocuk gibi aşkın konusu ile sarhoş olmakla, ay ışığında gezinmekle, buluşma saatlerini beklemekle, onun genç yüreğini dinlemekle, hülyalarının peşine düşmekle uğraşmış olmak ne ayıp... Tanrım!" ”
Babalarımız japon mu acaba :))
Batıda yemek yerken ses çıkarmak görgüsüzlük kabul edilir. Oysa Japonya'da çorba içerken höpürdetmek ayıp sayılmaz, tersine ne kadar höpürdetirseniz çorbanın o kadar lezzetli olduğunu belirtmiş olursunuz.
Yapılan iyilikler ve kötülükler tohum hükmündedir, ne kadar çok iyilik tohumu ekerseniz o tohumlar olgunlaşır ve hayatınız belli dönemlerinde o kadar iyilikler karşınıza çıkar. Tam tersi olarak da ne kadar Allah’ın kötü dediği şeyleri tohum olarak ekerseniz, dünyanızda ve sonsuz yaşamınızda o kadar zorluk çekersiniz. Kimde ne kusur-ayıp görüp kınarsanız o kusuru, ayıbı işlemeden ölmezsiniz. Onun için Allah’ın diğer misafirlerinin kusurunu görmeyi, kınamayı bırakın, kendi hâlinize bakın! Bir kimsede kusur görüyorsanız onu kınayıp dedikodusunu yapmayın! “Ona nasıl yardım ederim?” diye düşünüp ona; yaptığının yanlış olduğunu iyi niyetle, iyi bir dille anlatın. Bunu o kişiden ziyade kendinizin , çocuklarınızın, en yakınlarınızın iyiliği için yapın. Yoksa o kınadığınız, eleştirdiğiniz ayıp hanenizi kaplar, üzülürsünüz. Sonunda yaptıklarının kötülükleri onlara ulaşmış ve alay etmiş oldukları şey onları çepeçevre kuşatmış (olacak)tır. Nahl, 34
72 syf.
·
Puan vermedi
Spoiler vermemek için uğraşmadım. Ona göre okursunuz.
Bu kitap Begüm Çakır'ın önerisiyle listeme ekledim. Elime geçmesi için biraz fazla zaman geçmiş. 3 yıl kadar... Ama nasıl aklımda kalmışsa unutmamışım. Mini minnacık bir kitapçık. Aşkı konu aldığını bildiğim için incecik neyi, ne zaman anlatacak dedim!. Önyargımı kıramadım gitti.. Ambalaja takılıyorum. İçindekine ayıp oluyor!? O kadar tatlı bir kitaptı ki... Nasıl desem içimi ısıtan türden desem abartı mı olur? Abartıyı fazlasıyla hak ediyor. Ben abartıyorum en azından: Fazlasıyla Romeo ve Julieti hatırlatan aynı tadı verebilecek bir kitap. Mektuplaşmalarında nasıl bu kadar kısa, açık ve özgün cümleler kullanıldı bilemedim... Aşkın kitaplarda yer edinmesi değişmiyor, verdiği haz, duygular hep aynı coşkuda. Kişiler değişiyor, üslup değişiyor, yazar değişiyor ama aşk hep orda duruyor. Kimileri onu yaşıyor, kimileri yazıyor, şahit olan da var, hiç tatmadan, bilmeden acısını, hüznünü çekmeden yaşayan da var. Sahi yaşıyor mudur aşkı bilmeyen? Veda edelim Heloise mektubundaki yazıyla: “Ne zalimdir şu erkekler! Bize aşkı öğretirler, sonra çeker giderler. Biz ise hâlâ... Zalimsin sen de! Yazmıyorsun bana.” (s. 43)
Abelard ve Heloise
Abelard ve HeloiseRonald Duncan · Helikopter Yayınları · 20182,394 okunma
Reklam
Saf gelin hikayesi
“Saf Gelin'in kim olduğunu bilmemelerine rağmen, kasaba gençlerinin, bir araya geldiklerinde ondan söz etmemeleri görülmüş değildi. Birbirlerine, sabah akşam, içleri gıcıklanarak Saf Gelin hikâyesi anlatırlardı.” Saf Gelin on beş yaşına kadar, dünyanın bütün kötülüklerinden korunarak ve evde nadide bir çiçek gibi saklanarak, hiçbir şeyden
143 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
2 saatte okudu
Ailelerimiz, dostlarımız, sevdiklerimiz canlarımız gitti. Gözlerimizin önünde insanlar öldü; liyakatsizliğin, imar affının, cehaletin ve kötülüğün altında kalarak. Öfkemiz de büyük, acımız da… Şimdi susmak ayıp, susmak artık imkânsız bugün. Depremi felakete çevirenlerden tek tek hesap sormak, yitirdiğimiz tüm canlara sözümüzdür. Kurtarma ekipleri, madenciler, askerler günlerce gönderilemediği için kayıplar verdiğimiz, hepimizin üzerine çöken bu sistemin enkazını birlikte kaldıracağız. İyi değiliz, sözümüzü tutmadan iyi olamayacağız. Acılarımızı sarmak ve yarını emekle yaratmak için birbirimize tutunacağız. Çünkü bizim en iyi bildiğimiz şey bu, tek umudumuz bu. Bunu hatırlamak için hiçbir şeye ihtiyacımız yok. Anadolu’nun toprak kokusunda, hikayesinde, destanında, sarı sıcak serilmiş buğday tarlasında, en uzaktaki köyünün meydanında ya da en kalabalık şehrinin ışıklarında var bu birliğin, beraberliğin izi. Biz birbirine kenetlenmeyi çok iyi bilen ama bunu unutuveririz zannedilmiş bir halkız. Unutmayız ama: Yaşar Kemal Ağrıdağı Efsanesi’nde boşuna şunları söyletmedi Demirci Hüso’ya: “Biz hep böyle, her şeyde birlik olsak, kimse bize diş geçiremez. Bize dağlar, şahlar dayanamaz.” Ne kadar haklıdır Demirci Hüso sözünde, ne dağlar dayanabilmiş ne de şahlar beraberliğin gücüne.
Ağrı Dağı Efsanesi
Ağrı Dağı EfsanesiYaşar Kemal · Cem Yayınları · 197427,1bin okunma
Razı ol..
Kimi kime şikayet ediyorsun farkında mısın? Allah'ı kullarına.. Ne kadar ayıp. Şikayet etme. Verdiklerini saydın mı?
Sayfa 29 - Babıali Kültür YayıncılığıKitabı okudu
Anadoluda gerçekten cehalet hüküm sürüyor
Arkadaşlar, tokatın zile "ilçe" sinden bi kızla konuşmuş bulundum. Nasıl konuştuğumu sormayın, rastgele insanlarla anonim konuştuğun bi uygulamada karşılaştım ve numarasını aldım. Sadece sesini duyduğum o 60 saniyede anlamıştım cehaleti evet ama umutsuz vaka olduğunu anlamam için sonrasında whatsapptan 10 15 dakka konuşmam
Reklam
" 'Bizi din geri bıraktı.' İslam'a saldırmak moda! Maksat; dün dinsizlik, laikçilik hesabına yapamadıklarını bugün İslam'ı sorgulayarak yapmak. Sorgulayanlar kimler, din cahilleri! Ne kadar mı din cahili bunlar: secdeye gitmiş cemaatin fotoğrafını gazeteye basıp altına 'cenaze namazı' yazacak kadar, 'bu yıl hac kurban bayramına rastladığı için aşırı kalabalık oldu' diye ahkâm kesecek kadar. Bilmemeleri ayıp değil, öğrenmeden hüküm vermelerini ayıp sayıyoruz. Üstelik bunlar sıradan insan değil, millete istikamet haritası çizmek iddiasıyla kalem oynatan meşhur yazar ve gazeteciler. Bazen 'Müslümanlar hiç şehir kurmadı' diye tuttururlar. İsfahan'ı, Semerkand'ı, Buhara'yı kim kurdu? Müslümanlar şehirler kurdular, enkaz halindeki fethettikleri şehirleri imar ettiler. Bunlar ortada iken Müslümanlar hiçbir şehir kurmadı demek ilim değil şeddeli cehalettir. Libri: 'Tarihten Müslümanları silecek olsanız, ilmi rönesansımız asırlarca geriye gider.'"
"Japoncada 'yolculuğa çıkınca ayıp nedir unutmak' diye bir deyiş var. Yaşanılan ortamdaki günlük rutinden kurtulunca, normalde bu kısıtlamalarınn ne kadar da rahatsız edici olduğunu anlamayı ifade ediyor. Bedeni hareket ettirmek, yaşanan sıradan dünyāmız dışında yeni bir dünyāya bağlanmamızı sağlar."
Kapat kızım bacaklarını, ne kadar ayıp d'i' mi? Sözde kadın-erkek eşit bebekken çekip pimi "Hadi oğlum amcalarına göster pipini." Diyip sapık büyüttünüz böyle binlercesini Kadınlara uzanan kirli tüm eller kırılsın Aksini düşünen herkes için yerler yarılsın
Resim