"Dünyada sizden, yani bütün erkeklerden niçin bu kadar çok nefret ediyorum biliyor musunuz? Sırf böyle en tabii haklarıymış gibi insandan birçok şeyler istedikleri için... Beni yanlış anlamayın, bu taleplerin muhakkak söz haline gelmesi şart değil... Erkeklerin öyle bir bakışları, öyle bir gülüşleri, ellerini kaldırışları, hülasa kadınlara öyle bir muamele edişleri var ki... Kendilerine ne kadar fazla ve ne kadar aptalca güvendiklerini fark etmemek için kör olmak lazım. Herhangi bir şekilde talepleri reddedildiği zaman düştükleri şaşkınlığı görmek, küstahça gururlarını anlamak için kâfidir. Kendilerini daima bir avcı, bizi zavallı birer av olarak düşünmekten asla vazgeçmiyorlar. Bizim vazifemiz sadece tabi olmak, itaat etmek, istenilen şeyleri vermek... Biz isteyemeyiz, kendiliğimizden bir şey vermeyiz... Ben bu ahmakça ve küstahça erkek gururundan tiksiniyorum. Anlıyor musunuz? Sizinle, bunun için dost olabileceğimizi zannediyorum. Çünkü halinizde o manasız kendine güvenme yok... Fakat bilmem... Ne kuzuların ağzından vahşi kurt dişlerinin sırıttığını gördüm..."
Mobbing Bank Diyor ki;
Kuklalar Arasında ki Kör Dövüş Kuklacı ile savaşan bir tek Mustafa Kemal Atatürk'ü tanıdı dünya ve insanlık. Gerisi kuklacı lehine kuklalar arası dövüşten ibaret. Kuklacı ile savaşalım diyen çok az olduğu için fırsat büyük. Kuklalar iplerinin oynatıldığı kadar hareket edebilirler. Kukla yaratanlar ve kukla oynatanlar farkını
Reklam
"Çok empati kuruyorsunuz başkomiserim," dedi samimi bir tavırla. "Ne dünya bu kadar hassasiyeti kaldırır, ne insanlar bu kadar inceliği... Hakikat çok daha basittir, çok daha acımasız..."
Ne kadar doğru...
Dedi ki: –İnsan kendi okuyunca,okumayı ve okumuş kimseleri daha çok seviyor.
Papaz Alberto kendini iyi bir kişi olarak tanıtmış ama kötülük etmekten de vazgeçmemişti. Cebrail Aleyhisselâm olduğunu iddia edecek kadar ileri gitmişker sonunda ayı kılığına girmek zorunda kalmış, herkese rezil olmuş ve yaptıklarının cezasını çok ağır biçimde çekmişti. Dilerim Allah'tan, ne kadar ikiyüzlü varsa tümü de onun gibi cezalarını bulurlar.
Diyebilirsin ki, bir insanı, fotoğraflarından ve hakkındaki haberlerden ne kadar tanıyabilirsin? Haklısın. Belki de çok az... O zaman şöyle demeliyim: Seni az tanıyorum... Az...
Sayfa 349
Reklam
SON~
. . geçen sene, büyük bir mutlulukla küçük bir kız doğurmuştu, görünüşe göre diğer çocuklarından daha çok seviyordu onu. "Odamın hemen yanındaki odada uyuyor, gel de bak," dedi. Peşinden giderken şöyle devam etti: "Jérôme, sana yazmaya cesaret edemedim... bu küçüğün vaftiz babası olmayı kabul eder misin?" Biraz şaşkınlıkla beşiğe doğru eğilip, "Elbette, eğer istersen, memnuniyetle," dedim. "Vaftiz kızımın adı ne?" Juliette alçak sesle, "Alissa..." diye cevap verdi. "Sence de ona biraz benzemiyor mu?" Cevap vermeden Juliette'in elini sıktım. Annesinin beşikten aldığı küçük Alissa gözlerini açtı, ben de onu kucağıma aldım. Juliette gülmeye çalışarak, "Ne kadar iyi bir baba olurdun!" dedi. "Evlenmek için neyi bekliyorsun?" "Pek çok şeyi unutmayı," dedim, yüzünün kızardığını gördüm. "Yakında unutmayı umduğun mu?" "Hiç unutmamayı umduğum."
Sayfa 140 - Can Yayınları, 4. BaskıKitabı okudu
Ama, ne kadar yazık ki ne kadar yazık! Dert ve felaket insanları en çok umuda sarıldıkları zamanda hırpalamaktan zevk alır.
Hayatımda birçok sevinçli günlerim olmuştur. Fakat hepsinden güzel,hepsinden sevinçli olabi­leceğini umduğum bir tek gün daha olabilir.O gün seninle ve hiç ayrılmamacasına yaşayacağıma inanacağım gündür.Sen böyle bir günün gelebileceğini pek tahmin etmezsin. Doğrusu ben de edemiyorum.Ama hayattan da başka hiç­ bir beklediğim yok.Bugün için sana
Ne kadar da tanıdık
"Senin anlayacağın, düşmanlarımızın Vahhabilere destek ve yardımı Arapları çok sevdiklerinden değil, Arabistan'da ve diğer Arap yurtlarında kendi emellerine engel gördükleri Osmanlı'yı zayıflatma umudundan."
Sayfa 40 - Kapı Yayınları 700 Bütün Eserleri 83
Reklam
''… Koyuldukları işe canla başla sarıldıkları için bu genç kızlar, başlarını kaldırıp bakacak halde değildirler. Halılara işlenmiş ışıklı tabloların önlerine serdiği ve ne yapsan anlatılamaz o hayatla, ruhlarında ezdikleri hayatın aynı olduğunu; onlar, bütün bu resimleri çizerlerken fark etmezler bile. Buna inanmak istemezler. Bunca
Can Yayınları
Bazen, bir ağacın altında, tepedeki bir kayanın yanında duruyor, yüksek sesle Olric’le konuşuyordu. Yüksek sesle konuşma ihtiyacı, onu akşama kadar rahatsız ediyor ve bu gezintileri sabırsızlıkla bekliyordu. Onunla her şeyden bahsediyorlardı. Tabiattan, bozkırın güneş batarken güzelliğinden, arılardan, karıncalardan, moteldeki yemeklerin her zaman iyi çıkmadığından, yazdıklarından, yazarken karşılaştığı güçlüklerden, dünyaya boş verdiklerinden, motel binasının çirkinliğinden, güzel kadınlardan, artık çok uzakta kalan büyük şehirden, denizden, okuduğu kitaplardan, yabancı dil öğrenmenin gerekliliğinden, sonlarının ne olacağından ve daha birçok şeyden konuşuyorlardı.
Sayfa 268 - İletişim Sinan Yayınları Dördüncü Bölüm
KAYNANA KULLANMA KILAVUZU “Nasıl oluyor da bir insan diğer bir insanı bu kadar çok mesut edebiliyor? insanın içinde ne müthiş kuvvetlerin saklı olması lazım"
Zaman, namlunun ucundan rasgele havaya atılmış bir kurşun gibi ilerler. Zamanı durduramayız, geriye alamayız. Çok küçüğüz onun karşısında. Bu yüzden hızlı düşünmemiz, hızlı karar vermemiz, hızlı seçmemiz, kırdıysak hızlı telafi etmemiz, istenmiyorsak hızlıca gitmemiz gerekir kendi iyiliğimiz için. Ne yazık ki zamanı oyalama lüksümüz yok. Kendimize karşı dürüst olalım. Verdiğim hiçbir karar için pişman değilim desek bile, derinlerde bir yerlerde içimizi kurt gibi kemiren pişmanlıklarımız yok mudur? Her şey başka türlü olabilirdi, diye düşünmemiş miyizdir hiç?
Otuz yıl boyunca çok insan öldürdüm. O zamanlar gerçekten çok sıkı çalıştım. Çoktan zaman aşımına uğradı. Çıkıp anlatabilirim. Amerika'da olsaydım anılarımı kitaplaştırırdım hatta. İnsanlar herhalde küfür ederler. Ederlerse etsinler. Daha ne kadar yaşayacağım ki sanki...
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.