İlk olarak Bin Muhteşem Güneş kitabını okuyarak başlamıştım Khaled Hosseini okumaya. Kitaplarında Amerika sevici bir üslubu sürekli aralara serpiştirmesinden pek haz etmemiş, müslüman bir yazar olarak nerede absürd ve bahsini geçirmeye değmeyecek insan tipi varsa hepsini müslüman olarak tanıtmış diye düşünmüştüm.
Bu kitapta da birebir aynısını düşünecek olmasam da o esintilerin var olduğunu hissedebildim.
Kitap güzeldi. Fakat o herkesin ayılıp bayılarak okuduğu kitaplardan olmadı benim için bu. Bilmiyorum, duygu eksikliği mi desek, geçişlerdeki yetersizlik mi beni tam olarak tatmin etmedi ne yazık ki.
Hasan babası Ali ile beraber Emir'in ve ailesinin yaşadığı evin müştemilatında yaşayıp aynı zamanda evin işlerini hallediyorlar. Hasan o evin çocuğu olan Emir ile yakın arkadaş olduğu için evin işlerinden arta kalan zamanda bol bol oyunlar oynamaktadırlar.
Ancak zaman ve toplum baskısı denen menet şey bir gün bir şekilde onları da vuruyor. Emir bildiklerinin, Hasan ise yaşadıklarının altında ezilip duruyor. Ancak Hasan'ın muhteşem bağışlayıcı gönlü ile Emir'in daha ketum hayat duruşu ve çocukluğu bir noktada bir kör düğüme sebep olur ve yollar bambaşka yönlere sapmaya başlar.
Kitapta yer verilen Talibanlılar hakkında da ufak tefek fikir edinmek mümkün. O süreçten sonra dağılan insanların içerisinde Hasan ve Emir de bulunmaktadır her ne kadar sebebi Taliban olmasa da...
Bir süre sonra Emir Hasan'ın izini sürerken mi demeli yoksa sürmeyi düşünürken mi bilmiyorum, hayatlarının bilmedikleri bambaşka kapıları olduğunu öğrenir Emir. O kapıları aralar, aralar ve aralar.
Ve bundan böyle tamamen duygular konuşur...