Aziz dost!
Sen, tek bir kişi değilsin; sen, bir âlemsin!
Sen derin ve çok büyük bir denizsin.
Ey insan-ı kâmil!
O senin muazzam varlığın, belki dokuz yüz kattır; dibi, kıyısı olmayan bir denizdir. Yüzlerce âlem, o denizde gark olup gitmiştir!
Mevlana'nın Mesnevi'sinde geçen bu ifadeler, Psikiyatrist Dr. Mustafa
Görünürde bir zafer kazanmışız. Küffarı vatandan sürmüşüz. Onca vatan evladı şehit olmuş. Eyvallah; ama sonra olup bitenler kafamı çok karıştırıyor doğrusu. Ulan bu vatanın evladı, İngiliz karşısında, Fransız karşısında, yedi düvel karşısında kan verdi, can verdi. Sonra ne oldu da İngilizlere Fransızlara benzemeye karar verdik? Kılığımızı kıyafetimizi onlara benzettiler, harflerimizi, okullarımızı onlara benzettiler, yaşam tarzımızı onlara benzetmek için neler yapıldı neler!!! İşte ben Türk olduğunu söyleyen; üstelik bunu gururla dile getiren bir insanın, bu hayati soruya adamakıllı bir cevap bulması gerektiğini düşünüyorum. Ulan madem onlara benzeyecektik, herifleri yurttan niye kovduk; gelmişlerdi işte ne güzel, kaynaşır, sevişir, benzeşirdik!
İncir Kuşlarında Sırpların intikam savaşından daha çok şey var. Savaşın gerçek yüzü ne mi? Yaşamadan bilemezsiniz denilir ya bazı şeylere işte bu da böyle bir şey. (Rabbim yaşatmasın hiç kimseye.) Boşnak kadınlarının başına gelen tecavüz, taciz olayları, genelevlerde yaşadıklarına, hamile bırakılıp iffet ve namuslarını lekeleyen sırpların bunlarda yetmezmiş gibi onları kendi aralarında köle olarak satmalarından; Boşnak erkeklerinin gözleri önünde kadınlarının, evlatlarının ırzına geçmekten tutun, savaş zamanında her türlü fırsattan istifade eden Sırpların, aç sussuz elektriksiz bıraktıkları Boşnakların derin acıları dile getiriliyor. Peki diğer ülkeler neredeydi? Yardım elini kim uzatacaktı? BM bu kadar şeyi neden görmezden geldi? Savaş kimin yararınaydı? Savaşın amacı neydi? Kitapta hepsinin cevabı var. Emin olun savaşı en iyi anlayan, bu soruların cevabını daha çabuk kavrayan, yine savaşın ortasında kalan masum insanlardır.
Peki kitap ismini nerden alıyor. Boşnak ve Sırpların savaşıyla incir kuşlarının ne alakası var dediğinizi duyar gibiyim. Atılan havan toplarından biri incir ağacındaki iki çocuğa ve kuşlara isabet etmesiyle yaşanan bir olaydan alıyor. Burayı size bırakıyorum ve devam ediyorum.
Onca şey yaşamalarına rağmen aşkın engeli olmaz dedirten Suada ve Tarık'ın aşkına ne demeli peki? Ayakta alkışlanacak bir sondan bahsediyoruz lütfen.
Bir çırpıda okuyabileceğiniz akıcı mı akıcı bir roman.
İyi okumalar diliyorum herkese. Saygılarımla :)
En iyi kitaplar insana bildiklerini anlatan, hatırlatan kitaplardır.
Bu kitabı anlamak için iktisat bilmenize gerek yok. Dili çok sade ve akıcı. O yüzden kitabın isminden dolayı algılarınızda oluşan antipatiyi bir kenara bırakın ve hemen okuyun, okunmasına vesile olun. Zaten az çok hepimizin bildiği şeyleri gözümüze sokması hikayeye ayrı bir güzellik katıyor. Hikayenin kurgu olup olmadığını bilemem ancak
“Gökyüzü gibi bir şey bu çocukluk
Hiçbir yere gitmiyor” (
Edip Cansever).
Dünya edebiyatında hayranlık duyduğum en büyük yazarlardan biri de
Lev Tolstoy’dur. Nasıl insan ruhunun derinliklerini Dostoyevski’nin eserlerinden öğreniyorsak, bir toplumun ruhunu da Tolstoy’un eserlerinden okuyoruz. O, kendi toplumundan hareketle çocukluktan gençliğe, aileye,